Bir Facebook grubunda, bir kadın şöyle bir soru sordu.
“Sevgilim bana çiçek almıyor. 1 yıldır beraberiz, ilişkinin başlarında sürekli sürpriz hediyeler alırdı. Şimdi artık hiç aklına gelmiyor. Annem de söylenmeye başladı, bu artık seni elinde görüyor ondan sana hediye almıyor diye. Sizce ne yapmam gerek, ona bana çiçek al demeden onun bana çiçek almasını nasıl sağlayabilirim?”
Bu Facebook postuna pek çok yorum geldi, bu yorumlar ve konu hakkında geçmişte düşündüğüm şeyler beni bu çiçek meselesi üzerinde durmaya itti. Gerçekten neden “kadınlar çiçek ister”?
Bunun için önce toplumsal cinsiyet hakkında yorumlama yapmamız gerektiğini düşünüyorum ve bu doğal olarak bizi ataerkillik üzerine düşünmeye de itiyor. Sadece o değil aynı zamanda heteronormative üzerine de düşünmemiz gerek, çünkü heteroseksüel ilişkiler ve aslında evlilikler buna dayalı. Dahası da var, belki de cinsel sözleşme üzerine de kafa yormamız gerek. Toplumsal sözleşmeden de önce var olan heteroseksüel ilişkiyi düzenleyen ve kadının evlilikle birlikte erkeğin malı olacağı maddesiyle başlayan o sözsüz sözleşme hakkında kafa yormalıyız. Hepsine tek tek değinelim.
Cinsel sözleşmeyi Carole Patemann şu şekilde tanımlıyor. (Alıntı biraz uzun ancak anlamanız açısından elzem.)
“İlk sözleşme cinsel toplumsal bir mutabakattır, ama cinsellik sözleşmesinin hikayesi gizlenmiştir. (…) İlk sözleşmenin yapımında, erkeklerin kadınlara egemen olması ve erkeklerin kadınlar üzerinde eşit cinsel erişime sahip olması söz konusu. Toplumsal sözleşme bir özgürlük hikayesi, cinsellik sözleşmesi bir tâbiyet hikayesi. İlk sözleşme hem özgürlüğü hem tabiyeti kurar. Erkeklerin özgürlüğü ve kadınlar tabiyeti ilk sözleşmeyle kurulur ve sivil özgürlüğün karakteri, hikayenin erkeklerin kadınlar üstündeki ataerki hakkının sözleşmeyle nasıl kurulduğunu ortaya koyan kayıp parçası olmadan anlaşılamaz.” (2017, s. 16)
Devam ediyor.
“Cinsellik sözleşmesinin hikayesi (hetero) seksüel ilişkilerle ve vücudu olan bir cinsel varlık olarak kadınlarla ilgilidir. Hikaye, erkeklerin kadın bedenini kullanmaları üzerinde yönetim hakkı iddiasında bulunma mekanizmalarını anlamamıza yardım eder. Dahası, heteroseksüel ilişkiler özel hayatla sınırlı değildir.” (2017, s. 37)
Patemann cinsel sözleşmeyi anlatırken özellikle heteroseksüel ilişkilerin kamusallığına dikkat çekiyor. (Bunu daha çok seks işçiliği üzerinden yapıyordu, çünkü Patemann tam bir seks negatif feministtir ve seks işçiliğine tamamen karşıdır. Bu yönüyle elbette ondan tamamen ayrılıyorum ama bu kısmı zaten konumuz değil.) Heteroseksüel ilişkiler kamusaldır. Heteroseksüel ilişkilerin en kamusal olmadığı alanlar ise ev içi şiddet, evlilik/ilişki içi tecavüz gibi durumlardır, çünkü cinsel sözleşmede merkez kadın bedeninin erkek tarafından kullanılması, toplum tarafından da güdülmesidir. Bir saniye, bunun kadınların erkeklerden çiçek beklemeleriyle ilgisi ne diyorsunuz sanırım. Çünkü beklenen çiçek de heteroseksüel ilişkilerin kamusallığı ile ilişkili. Bu nedenle yazının başında verdiğim post alıntısında soruyu soran kadın bu konu hakkında annesinin konuştuğundan bahsediyor. Bu bir tesadüf ya da az rastlanılan bir durum değil. Heteroseksüel ilişkilerde kadının değeri meselesi neredeyse her zaman ya bir malla/parayla ölçülür. Kadın cinsel sözleşmenin gerekliliklerini ne kadar yerine getiriyorsa o kadar maddi beklenti içine girebilir. (Evlilik sırasında takılan takılar, çocuk doğduktan sonra takılan takılar, çiçekler, hediyeler -çoğu zaman bir özürle birlikte verilen-, yüzükler, gelin evine alınan ilk eşyalar…) Bunu bir dansa benzetebiliriz. Herkesin her düğünde oynamayı çok iyi bildiği, alıştığı ve aslında dışarıdan berbat duran bir dans gibi. Ataerkil toplum kadını köleleştirirken yani sopa vururken havuç vermeyi de ihmal etmemiştir.
Bu işin cinsel sözleşme tarafıydı. Bir de toplumsal cinsiyet kısmı var. Erkeklere ilişki içinde yüklenen roller… Kadınlara yüklenen beklentiler. Heteroseksüel ilişkilerde neredeyse her zaman görebileceğiniz pattern’ler vardır. Kadının erkeğin onu kıskanmasını istemesi, çiçek beklemesi, evlilik teklifinin güzel olması, erkeğin kadını kısıtlamayı ilişkinin doğası olarak görmesi, kadının hayatı hakkında söz sahibi olması gerektiğini yoksa erkekliğinden bir şeyler eksileceğini düşünmesi vb… Bu kalıpları pek çok heteroseksüel ilişkide görebilirsiniz. Bu roller bize doğuştan mı yükleniyor? Bundan çok emin değilim, çünkü o zaman şu soru ortaya çıkıyor. Peki o zaman neden muhafazakar ve gelenekçi toplumlarda bu roller daha netken, Batı toplumunda bu roller neredeyse tamamen yıkılmış ve zayıflamış durumda? Eğer böyle doğuyorsak Batı toplumu heteroseksüel ilişkilerinde bir dönüşüm yaşıyor? Neden Batı toplumunda evlilik ve mutlaka çocuk yapma gibi pratikler artık daha az rağbet görür oldu? Çiçek bekleyen kadınlar olarak “aslında” neden çiçek beklediğimizi biliyor muyuz?
Hadi gelin biraz çiçeklerin kamusallığından bahsedelim. Eğer çiçek alıyorsanız bunu sosyal medyada paylaşırsınız. Eğer iş yerinize çiçek geliyorsa bu çiçeği sergilemekten mutluluk duyarsınız ve fakat eğer ilişkiniz aileniz tarafından bilinmiyorsa bunları saklarsınız. Sosyal medyada paylaşmazsınız, çiçeği evinize götüremezsiniz. Her iki durumda da çiçek sizin ilişkinizin kamusal yani başkalarının düşünceleriyle ve yargılarıyla ve aslında normlarla ilgili bir durumdur. Buradan asla kimse kimseye çiçek almasın dediğim anlaşılmasın. Hediyeleşmek çok güzel bir şey ancak hediye-leş-mek. Bu nedenle bu post sahibine sorduğum soru şu olmuştu: “Sen ona çiçek alıyor musun?” Neden heteroseksüel ilişklilerde çiçek alınması gereken kişi kadın oluyor. Bu ihtiyaç nereden doğuyor? Kadınlara yüklenen toplumsal cinsiyet rollerini yerine getirmek aslında bir rahatlığı da getiriyor. Sonuç olarak onaylanıyoruz. Sevgilin seni cepte görüyor, sana neden çiçek almıyor diyen annenin ağzını da kapatmış oluyorsunuz. Sevgilinizin ya da kocanızın sevgisi konusunda topluma bir şerh düşmüş oluyorsunuz, çünkü toplum çok önemli. Heteroseksüel ilişkide toplum çok önemli çünkü ilişkinin temel parçalarından biri toplum. Bunu heteroseksüel evliliklerin her ama her açamasında hatta sevgililik döneminde de görebilirsiniz. Sevgililik döneminde saklanması gereken bir şeydir çünkü toplum (aile de içinde) bunu kötü görebilir. Sonra niyetlerin ciddi olduğu aileye açılır. Aile damadın ya da gelinin doğru kişi olup olmadığına dair mutlak yargısını belirtir. Onaylanırsa söz nişan ve düğün sürecine girilir. Nikah kıymış olsanız dahi evli sayılmazsınız. Corona döneminde nikah kıyıp düğün yapamadığı için ayrı yaşayan çok fazla çift oldu. Çünkü birlikteliğinizin düğünle yani tüm tanıdıkların (toplumun) çağırıldığı ve tatmin edildiği bir organizasyonla onaylanması gerekir. Ancak ve ancak toplum her aşamada defalarca bu heteroseksüel çifti sınayarak ancak o zaman birliktelikleri onaylanabilir. Tüm bu süreçler içinde erkekler ve kadınlar kendilerine biçilen rolleri eksiksiz şekilde yerinde getirmek durumundadırlar. Eğer erkek erkek gibi, kadın da kadın gibi değilse sorun çıkar.
Çiçek beklemekle ilgili sadece kişisel gözlemim olan bir başka durum daha var. Heteroseksüel ilişkiler doğaları gereği (toplumsal cinsiyet rolleri yeniden üretilmeye yatkın olduğu için -yoksa herkes için demiyorum-) toksik olmaya daha eğilimli olabiliyor. Böyle durumlarda erkek sevgisini göstermeyen, az konuşan, iletişimi minimum düzeyde sürdüren kişiyken kadın doğru iletişime aç oluyor. Sadece erkek değil kadın da toksikleşebiliyor. Çiftler son online olunma saatlerini kafaya takabiliyor, açılmayan telefonları düşman görebiliyor. Dolayısıyla tatminsiz bir ilişki ortaya çıkıyor. Böyle durumlarda “çiçek” ilişkiyi bir süre daha sürdürmenin bir aracı oluyor. Yetersiz ve tatminsiz iletişimin bir telafi edicisi gibi oluyor. Çoğu zaman çiçek bekleyen kadınların bu tatminsiz ilişkileri yaşadıklarını gördüm. Elbette bu kısım tamamen kendi çevremde gözlemlediğim bir şey.
Çiçek almak ve çiçek alındığında mutlu olmak kötü bir şey değil ama bunu ilişkide toplumsal cinsiyet rollerinin, cinsel sözleşmenin bir neticesi olarak istemek belki de ilişkimiz hakkında daha fazla düşünmemiz gerektiğini ve ASLINDA ne istediğimizi sormamızı söylüyor. Çünkü aslında hiç de aklınızda yokken aniden biri gelip “Neden sana çiçek almıyor?” diye sorduğunda ilişkinizde gerçekten nelerin öncelikli olduğu konusunda fikir yürütmek daha sağlıklı olabilir ve belki toplumsal cinsiyet rollerine dayalı olmayan ilişkiler geliştirmek için rehber olabilir.
Kaynaklar:
Pateman, C. (2017). Cinsel Sözleşme. (Çev. Z. Alpar). Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi: İstanbul