Huzeyfe Demirtaş’ın Epistemic Injustice yazısının çevirisidir. Çeviren: Mete Han Gencer. Görsel: Saliha Çolak, dijital kolaj.
Jürinin siyahilerin genelde güvenilmez olduğuna inandıkları için bir siyahi sanığın tanıklığını reddettiğini düşünün. Veya bir yönetim kurulundaki erkek üyelerin kadın iş arkadaşlarının önerilerini reddettiklerini çünkü kadınların sıklıkla irrasyonel olduğuna inandıklarını düşünün. Ayrıca, doğum sonrası depresyonunda olan bir kadının doktoru tarafından ”bebek sonrası üzgünlük” diyerek geçiştirildiğini hayal edin.
Yukarıdaki üç kişi de, çağdaş İngiliz filozof Miranda Ficker’ın ”epistemik adaletsizlik” dediği şeye maruz kalmaktadır. ”Epistemik” bilgi ile alakalı olan demektir. Epistemik adaletsizlik, bir bilgiye sahip olan veya o bilgiyi taşıyan birine haksız yere yapılan davranış demektir. Bu gerekçelendirilmemiş bir önyargı sebebiyle olabilmektedir. Epistemik adaletsizlikte kişiler haksız yere, sahip oldukları bilgiye veya mantıklı inançlara sahip olmadıkları gerekçesiyle yargılanırlar.
Frickler, epistemik adaletsizliğin iki biçimini tanımlamıştır: tanığa karşı yapılan ve hermeneutik (yorumsal). Bu makale, epistemik adaletsizliğin bu biçimlerini açıklayıp nasıl önleneceklerine dair bazı önerileri incelemektedir.
1. Tanığa Yapılan Adaletsizlik
Tanıklık birilerinin sahip oldukları bilgiyi başkalarıyla paylaşması demektir. Tanıklık, tipik olarak insanlar iletişime geçtiğinde gerçekleşir. Örneğin, yön göstermek, haber bildirmek veya bir araştırma makalesi yazmak buna örnek olarak gösterilebilir. Tanıklık, sadece bir mahkeme salonunda verilen ifade değildir. Ne zaman başka insanlardan bir bilgi öğrensek tanıklığa güvenmiş oluruz. Tanıklık, iddia edilen şeyin doğru olduğuna inanmak için iyi bir sebep olduğunda ve tanıklık eden kişi o iddiayı bildiğinde güvenilirdir.
Bir konuşmacı, tanıklık yaptığı şey mantıksız olduğunda değil de önyargı sebebiyle güvenilir olmayan veya daha az güvenilir biri olarak değerlendirildiğinde tanığa yapılan adaletsizliğe uğramış olur. Bu önyargılar ırkla, cinsel kimlikle, aksanla, yaşla ve diğer şeylerle alakalı olabilmektedir ve insanları hayatın ekonomik, eğitimsel, profesyonel, cinsel, hukuki, politik, dini alanları gibi birçok alanda etkilemektedir. Böyle önyargılar sebebiyle tanığa karşı yapılan adaletsizlikler, bu adaletsizliklerin başlıca örneklerini oluşturmaktadır.
Tanığa karşı yapılan adaletsizlik çeşitli biçimlerde görülebilir. Örneğin, kadın bir yönetim kurulu üyesinin tahmini, önyargılar sebebiyle erkek meslektaşları tarafından reddedilebilir. Buna ”tanığı susturma” denir. Buna alternatif olarak, söz konusu kadın yönetim kurulu üyesi henüz susturulmadan önce, iddialarının uygunsuz bir şekilde düşük güvenilirlik kazanacağını bilerek kendi kendini susturabilir veya sınırlayabilir. Buna da ”tanığı boğma” denilmektedir.
2. Hermeneutik (Yorumsal) Adaletsizlik
Epistemik adaletsizliğin ikinci çeşidi hermeneutik (yorumsal) adaletsizlik olarak bilinir. ”Hermeneutik” açıklama ve anlamayla ilgili bir kavramdır.
Cinsel tacizi düşünelim. Şaşırtıcı olabilir ancak bu kavram tarihte her zaman yoktu. 1970li yıllarda bu kavram henüz kullanılmaya başlamadan önce işyerinde cinsel tacize uğrayan bir kadını düşünelim. Bu kadın istenmeyen cinsel tekliflerin tipik olarak bir çeşit flörtleşme ve bu teklifleri reddetmenin de “mizahtan anlamamak” olarak görüldüğü bir toplumda yaşıyor. Bir cinsel taciz kavramına da sahip olmadığı için, deneyimini yeteri kadar anlamakta ve bunu başkalarına uygun kelimelerle anlatmakta sıkıntı çekecektir.
Bu durumda hermeneutik adaletsizlik, bir deneyimi yeteri kadar iyi anlamak ve anlatmak için gerekli kavramlara sahip olunmadığı örneklerle ilgilidir. Hermeneutik adaletsizlik, bu başarısızlıklar nihai olarak insanların deneyimlerini anlamak ve anlatmak için ihtiyaç duydukları kavramların eksik olmasına yol açan önyargılardan kaynaklandığında meydana gelir. Yukarıda bahsedilen adaletsizlik, kadınların gazetecilik, politika, akademi, hukuk gibi belirli mesleklerden (kısmen) dışlanmasından kaynaklanıyordu ve cinsel tacizin sadece flört etmek olarak sayılması gibi, bu da kadınların deneyimlerinin önyargılı bir şekilde açıklanmasına sebep olma eğilimindeydi.
Bazı kişiler, hermeneutik adaletsizlik olması için kavramların eksik olmasının gerekmediğini çünkü belirli bir grubun deneyimlerinin açıklamalarının ve ortaya çıkardığı kavramların başka insanlarca gereksiz yere reddedilmesinin de mümkün olabildiğini iddia etmektedir. Örneğin, doğum sonrası depresyonu hakiki bir tıbbi sorun değil de kişisel bir eksiklik olarak nitelendirilerek hiçe sayılabilir. Buna ”hermeneutik muhalefet” denilmektedir.
Tanığa yapılan adaletsizliğin aksine, hermeneutik adaletsizlik bir dinleyici bireyin önyargılarının sonucu değildir. Cinsel taciz örneğinde bu herhangi bir bireyin önyargısı değildir. Bu, genel olarak toplumda bulunan, insanların cinsel taciz kavramına sahip olmamasına yol açan önyargıdır.
3. Epistemik Adaletsizliğin Yanlışlığı
Bilgiyi üretmek ve yaymak insan olmanın bir parçasıdır. Epistemik adaletsizlik mağdur olan kişinin en azından kısmi olarak bu aktivitelere katılmasını engellemeyle sonuçlanmaktadır.
Epistemik adaletsizlik hem mağdurlar hem de yanlışı yapanlar için bazı pratik sonuçlar doğurur. Yanlış bir şekilde itibar edilmeyen sanıklar özgürlüklerini veya hayatlarını kaybedebilirler. Şirketin geleceği için çok önemli bilgilere sahip bir yönetim kurulu üyesini dinlememek de şirket için çok korkunç sonuçlar doğurabilir.
Epistemik adaletsizlik mağdurun kimliğine de zarar verir. Bizler kendimizi kısmen ait olduğumuz grubun kimliğiyle tanımlarız: ırksal, cinsel, dini, politik ve başka birtakım gruplar. Kimliğimizin bu parçasını büyük oranda başkalarıyla iletişime geçerek veya uygun kavramsal kaynakları kullanarak inşa ederiz. Bu sebeple, güvenilmez veya deneyimlerimizi anlamlandırmak için kullandığımız kavramsal kaynakları eksik biri olarak düşünülmek kendi sosyal kimliğimizi inşa etmemizi engelleyebilir. Eğer politikayla ilgilenen ve yeteneği de olan bir kadın politik tartışmalardan sürekli dışlanırsa, hiçbir zaman politikacı olma potansiyelini gerçekleştiremez.
4. Epistemik Adaletsizlik Nasıl Önlenir?
Fricker, epistemik adaletsizliği önlemek için önyargıları etkisiz kılacak bazı karakter özellikleri (erdemler) geliştirmemiz gerektiğini öne sürmektedir.
Güvenilir olduğuna karar verdiğimiz kişilere yönelik potansiyel önyargılarımızın farkında olmayı amaçlamalıyız. Eğer bir konuşmacıyı önyargılı şekilde güvenilmez olarak etiketlediğimizi fark ediyorsak, bu yaklaşımımızı değiştirmeye çalışmalıyız.
Önyargı mağdurları deneyimlerini anlatırken çok zorluk çekebileceklerinden, onların deneyimlerinin önyargısız bir ortamda nasıl anlaşılabileceğini bulmaya çalışmalıyız.
Bazıları, yararlı olduğu kanıtlansa da bireysel çabaların epistemik adaletsizliği yenmek için yine de yeterli olamayabileceğini iddia etmektedir. Örneğin, eğitim güvenilirliğin bir göstergesidir. Fakat uygun bir eğitim alamamak da eğitim için adil fırsatların eksikliğinden kaynaklanabilmektedir. Bu sebeple, sosyal kurumların temelinde olan adaletsizlikten dolayı bazı insanlar haksız yere güvenilir olmayan olarak düşünülebilir ve bilgiyle alakalı aktivitelere katılımları engellenebilir. Bu durumda, çözüm sadece bireysel çabaları değil, sosyal kurumlarda da bir değişikliği gerektirir.
5. Sonuç
Bilgi sahibi biri olmanın (bilgili biri olarak tanınmanın) değeri son derece fazladır. Bu sebeple, bilgiyle ilişkili adaletsizliğin veya epistemik adaletsizliğin kötülüğünü görmezden gelemeyiz. Ancak böyle bir adaletsizlik hakkında konuşmak ve onu engellemek hem sosyal hem de politik bir değişim ve genelde ciddi bir kişisel çaba gerektirmektedir.