Bu seri, Internet Encyclopedia of Philosophy’de yer alan Feminist Epistemology girdisinin okunabilirliği artırmak için on bölüme ayrılmış halidir. Yazının felsefeci Marianne Janack’in yazdığı orijinali için ve yazıda atıf yapılan tüm referansları görmek için şu sayfayı ziyaret edebilirsiniz. Çeviren: Mete Han Gencer. Görsel: Hilal Güler, dijital kolaj.
Özcülüğe (veya esascılık [ing. essentialism]) benzer ithamlar, epistemik normlar geliştirmek için gelişim psikolojisi ve nesne ilişkileri teorisine dayanan feminist epistemolojilere karşı da yapıldı. Bu yaklaşım, feminist ahlaki epistemolojiler geliştirmede daha etkili olmuş olsa da bilim çalışmalarıyla birlikte geliştirilen feminist epistemolojiler üzerinde de etkili olmuştur. Carol Gilligan’ın (1982) kitabı In a Different Voice‘ta gelişimsel ahlak psikolojisi üzerine yaptığı çığır açıcı çalışma, ilişkiye yaptığı vurguyla tümdengelimsel ahlaki akıl yürütmeye yapılan geleneksel vurguyu dengelemeye çalışmıştır. Ahlaki akıl yürütmede genellikle öznenin genel bir ahlaki ilkeden spesifik bir ahlaki yargıya eriştiği varsayılmaktaydı. In a Different Voice, akıl yürütmenin çocuk yetiştirme uygulamalarına bağlı olup olmadığı ve bağlıysa tam olarak nasıl bağlı olduğu sorularını, çocukların cinsel kimliklerini nasıl tanımlayageldikleri ve bu kimlikleriyle nasıl yaşadıkları gibi konuları açıklığa kavuşturarak gündeme getirmektedir. Gilligan, karar verme sürecinde ilişkileri de göz önünde bulunduran ahlaki akıl yürütme sürecinin (bu genellikle çocuk gelişim teorisyenlerince “olgunlaşmamış” veya tümdengelimsel akıl yürütmeye kıyasla daha az gelişmiş olarak görülür) aslında tamamlayıcı bir görev görebileceğini ve tümdengelimsel akıl yürütmeye kıyasla “aşağı derecede” olmak zorunda olmadığını iddia etmiştir. Ancak Gilligan’ın Kohlberg’in çalışmasına yönelik eleştirisi bu akıl yürütme türlerini biyolojik cinsiyete bağlamaktadır: Kohlberg’in ahlaki gelişim ve ahlaki akıl yürütme çalışmaları nerdeyse her zaman erkek çocuklarını kullanmıştır. Kız çocukları tarafından verilen cevaplar genellikle ilişkileri sürdürmenin önemine değindiğinden ve karşılaşılan ahlaki çatışmalarda bir çeşit pazarlık yapılmasını önerdiğinden Kohlberg ve araştırma takımı kız çocuklarının cevaplarını erkek çocuklarının tümdengelimsel akıl yürütme kullanarak verdikleri cevaplardan gelişimsel açıdan daha düşük bir seviyede olduğunu düşünmüştür. Gilligan’a göre, kız çocuklarının benlik anlayışının sınırları daha geçirgendir ve yetiştirilme tarzları sebebiyle ilişkileri sürdürme konusunda daha heveslidirler. Bu varsayım, biyolojik cinsiyet farklılıklarına bağlıymış gibi duran “akıl yürütme türleri” farklılıklarını açıklayabiliyor gibi durmaktadır.
Nesne ilişkileri teorisi, bu varsayımı destekleyebilir. Bu teori, fiziksel nesne teorisinin temelini oluşturan bilişsel farklılıkların kendini diğerlerinden ayırma süreciyle ve dilsel ve ahlaki normları öğrenme süreciyle eş zamanlı bir şekilde evrildiğini ve birbirlerine birbirlerini devamlı olarak geliştirecek bir şekilde bağlı olduklarını söylemektedir. Nesneler hakkında öğrenmeye başlamak, birini bir “şey” değil de bir ”benlik” yapan şeyin ne olduğunu öğrenmekle ve dolayısıyla zihin teorisi ve niyetlilikle alakalıdır; uzay ve zamandaki fiziksel nesnelerin sürekliliği hakkında öğrenmeye başlamak, algılar değişse bile devam eden ve değişmeyen bir ”ben” hissiyatı geliştirmeye bağlıdır. Feministlere göre, önceden bahsedilen tüm bilişsel gelişmeler yaşanırken cinsiyet idealleri ve normları da bireyde yerini almakta ve bilişsel farklılıkların oluşmasına ön ayak olmaktadır. Dolayısıyla, bilişsel idealler ve erdemler cinsiyet normlarıyla ve ahlaki normlarla doludur ve hatta kısmen onlardan oluşmuştur.
Fakat bazı feminist epistemologlar, gelişim psikolojisini ve nesne ilişkileri teorisini sıkıntılı bulmaktadır. Onlara göre, bu alanlarda çocuk yetiştirmede sınıf ve ırk farklılıklarını aşan ortaklıklar olduğunun varsayılması sıkıntının kaynağıdır. Ek olarak, kadınların erkeklerden farklı akıl yürüttüğü fikri, fikrin kaynağı ne olursa olsun, yanlış ve politik açıdan gerici olarak düşünülmektedir. Ancak bu yaklaşımların iyi bir tarafı da vardır: Bu yaklaşımları kullanan feminist epistemologlar, akıl yürüten kimsenin cinsiyetinin epistemik açıdan önemli olduğunu savunabilmektedir. Bu da kadınların bazı çalışma alanlarından mahrum bırakıldığı iddiasını destekleyebilir. Bu, problemler veya sıkıntılar hakkında felsefe veya bilimin uygulamalarına alternatif olabilecek farklı düşünce biçimlerinin dışlandığı anlamına geliyor olabilir.
Ancak belirtmek gerekir ki, gelişim psikolojisi ve nesne ilişkileri teorisinin bilimlerdeki ve ahlak felsefesindeki feminist epistemolojilere katkı sağladığı alanlardan bazıları erkek ve kadınların farklı akıl yürüttüğüne dair empirik iddialara çok dayanmamaktadır. Bu yaklaşımlar, insan bilişselliğinin ve genel olarak akıl yürütmenin kadınlarla ilişkilendirilip az değer biçilen yönlerini ciddiye almaktadır. Sonuç olarak, bu yaklaşımları benimseyen feministler, bu sembolik ilişkilendirmeyi epistemik soruşturmalarının başlangıç noktası olarak almaktadırlar. Bu noktadan devam eden feminist epistemologlar, genelde öznelere ve akıl yürütücülere görünmez olan spesifik sosyal ilişkilerin tanıklığı nasıl etkilediğini epistemik açıdan incelemektedirler. Benzer şekilde, feminist epistemologlar şefkatin, ilişkilerin ve bakımın ahlaki akıl yürütmedeki ve genel anlamıyla epistemik uygulamalardaki yerini bulmaya çalışmıştır. Feminist epistemolojinin bu dalı, bu yazının epistemik erdemlerle ilgili olan bölümünde işlenmiştir.