Arşiv Beden Politikaları

Kendine Ait Bir Ayakkabı

KENDİNE AİT BİR AYAKKABI

Ayakkabının tarihçesi çok eskilere dayanmaktadır. Antik Mısır’da ve Antik Yunan’da bilinen ilk örneklerine rastlanılmaktadır. Ayakkabı, bir insanın dışarısıyla olan bağlantısıdır. İnsanlar antik çağlardan bu yana, hamama giderken, avlanırken, göç ederken işlevinden şekiller alan ayakkabıları giymişlerdir. Tarihten günümüze gelindiğinde ayakkabılar temel işlevinin yanı sıra bir statü simgesi haline de gelmiştir. 17. yy başlarında topuklu ayakkabılar moda olmuş gerçek bir statü simgesi halini almıştır. Kim bilir belki de o yüksek topukların üstünde denge kurabilmek erkekler arasında statünün ta kendisiydi. Topuklu ayakkabılar daha sonra kadınların tekeline geçmiş ve günümüzde de aslında hala statü simgesi olarak kullanılmaktadır. Topuklularla dengede durmak, eğilmeden bükülmeden yürüyebilmek gerçekten cesaret ve beceri isteyen bir yetenek olsa gerek. 

Statü pek çok şekilde ifade edilebilen bir durum. Bu kimi zaman giyinerek kimi zaman soyunarak olabildiği gibi, yediğimizi yiyeceklerden, tuttuğumuz takıma, dinlediğimiz şarkılara veya arkadaşlık kurduğumuz insanlara kadar uzanabilmektedir. Statü, verilmiş ve kazanılmış olmak üzere ikiye ayrılır. Maslovun piramidine göre gidecek olursak, ayakları dışarısının yerinden, zemininden koruyacak bir tabakaya sahip olmak hiyerarşinin ikinci basamağına yani güvenliğe tekabül etmektedir. Bu bir trabzon lastiği de olabilir, takunya da olabilir ya da bir ev terliği de olabilir. Ancak dışarıda giyecek düzgün bir ayakkabıya sahip olmak hiyerarşinin dördüncü basamağına, yani saygınlığa girmektedir. 

Ben burada iki basamak arasındaki farklardan ve temsillerinden söz etmek istiyorum. Basamakların alt kısımları hayatta kalabilmeyi ifade ederken yukarı çıkıldıkça işin içine yaşayabilmek ve sonra da kendini gerçekleştirebilmek girmektedir. Eğer basamakların altlarındaysanız ayağınıza giydiğiniz nesne sadece temel ihtiyaçlarınızı karşılar yani dış zeminle ayağınız arasındaki tampon görevini. Üst basamaklara çıktıkça bu tampon; ayakkabı, çizme, sandalet gibi iklim ve çevre koşullarına göre tasarlanmış özel nesnelerle değişmeye başlar. Çevre koşulları bu kriterlere eklendiğinde aslında bu dışarısıyla olan bağlantımızla da ilgili bir hal almaya başlar. Dışarısıyla ne kadar bağlantınız varsa aslında bir şekilde kendi sosyo ekonomik durumunuza göre özelleşmiş ayakkabı çeşitleri edinmeye başlarsınız ve dışarısıyla nesnel bir bağ da kurmuş olursunuz. Ancak dışarısıyla bir bağınız olmadığı düzeyde bu tip ayakkabılara sahip olma olanağınız ve ihtimaliniz de azalır. Tam bu noktada bahsetmek istediğim bir durum var, ev terliğiyle dışarı çıkmak.

Günlük hayatınızda hiç denk geldiniz mi bilmiyorum, bazen ev terliğiyle dışarı çıkan (mahallede kapının önünde oturmaktan bahsetmiyorum; otobüse binmek, devlet dairesine gitmek gibi dışarısıyla alakalı olan aktiviteler) kadınlar görmüşsünüzdür. Ben bu görüntüye ne zaman şahit olsam o kadının dışarısıyla olan bağlantısın sorgulamaktan kendimi alamam. Bu kadının neden bir ayakkabısı yok da ev terliğiyle dışarı çıkmış diye düşünürüm. Belki parası yoktur diyebilirsiniz ancak bu durum her zaman sosyo ekonomik durumla alakalı olmayabilir. 

Siz hiç bir aile ferdinin aracından ev terliğiyle inen bir kadın gördünüz mü? Ben gördüm. Yanındaki aile ferdi gayet dış alana uygun giyinmişken o kadın ev kıyafetleriyle dışarı çıkmıştır ve ortada çok alakasız bir durum vardır. Bunun sosyo ekonomik durumla da alakalı olmadığını anlarsınız aslında ama kendi kendinize bir soru sorarsınız, neden?

Ben bu durumun, kadının dışarısıyla olan bağlantısıyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Domestik alanla öylesine bütünleşmiştir ki o kadın, dışarısı için giyebileceği bir kıyafeti hatta bir ayakkabısı bile yoktur. Kışın ortasında bile ev terliğiyle sokağa çıkabilir, dışarıda giymek için özel bir kıyafeti yoktur çünkü dışarısında onun için bir statü yoktur. O kadının statüsü yoktur aslında, doğal olarak bunu belirtecek kıyafetleri de yoktur. Yalnızca çıplak kalmamak için giyinir. 

Virginia Woolf’un dediği gibi kendine ait bir oda ve para kendini gerçekleştirebilmenin altın kurallarından biridir. Virginia, her ne kadar burada yazarlıktan bahsetse de günümüzde bu cümleler çok daha derin ve yan anlamlar taşımakta ve çok farklı durumlar için de kullanılmaktadır. Kendine ait özel bir alanın olması -ki bu sadece fiziksel bir alanı değil, soyut bir bireysel alanı ve bireyselliği de kapsar- Peki ya kendine ait bir ayakkabı? Mesele sadece ayakkabı giymekten ibaret değil, ayakkabıların dışarısıyla olan bağlantıyı temsil ettiği bu düzlemde ayakkabısız kadınların günümüzde hala var olmaları problemi. Gelecekte bir zaman diliminde tüm kadınların kendilerine ait bir ayakkabıları da olması dileğiyle. 

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments