Arşiv Teorik

Julia Kristeva’nın Abject Kavramı Üzerinden Küçük Şeylerin Tanrısı Romanı

Abject, Fransız feminist Julia Kristeva tarafından kavramsallaştırılmıştır. Julia Kristeva’ya göre abject “… kirlilik ya da hastalık değil, bir kimliği, bir sistemi, bir düzeni rahatsız edendir. İğrenç, sınırlara, konumlara ve kurallara saygı göstermeyen bir şeydir. Arada, muğlak ve karışmış olandır.” (s. 17) Kristeva, iğrenmenin (abjection) tek tanrılı dinlerde tabu ya da dışlama olarak varlığını devam ettirdiğinden bahseder. Bu anlamda tarih boyunca var olmuş sanat deneyimleri de tarihsel olarak iğrenmeyi içerir. (2004, s. 32)

Arundhati Roy tarafından yazılmış olan Küçük Şeylerin Tanrısı, Dokunulmaz bir erkek ve Dokunulabilir bir kadın arasındaki yasak aşk etrafında üç kuşağın hikayesini anlatıyor. Dokunulabilir olan Ammu’nun ilk evliliğinden çift yumurta ikizi bir erkek bir kız çocuğu oluyor. (Estha ve Rahel) Ammu, şiddet göstermesi, alkol kullanması ve müdürüne pazarlamak istemesi nedeniyle ilk kocasından boşanıyor ve Ayemenem’e ‘boşanmış bir kadın’ olarak geri dönüyor. Burada Dokunulmaz olan Velutha’ya âşık oluyor. Aralarındaki ilişki ortaya çıkınca trajik son yaklaşıyor. Velutha karakolda işkenceyle öldürülüyor. Ammu evden kovuluyor ve erkek çocuğu Estha’yı Baba’sına yollamak durumunda kalıyor. 31 yaşında da hastalanarak ölüyor.

Ammu’nun babasının adı Pappachi, annesinin adı Mammachi. Pappachi bir böcek bilim uzmanı ve bir böceğe adını vermeye çok yaklaşmışken bu fırsatı kaçırmış. Bunun üzüntüsüyle emekli olmuş. Pappachi bir “erkek” olarak başarılı sayılabilecek bir hayat yaşamış, ancak kendisi yaşadığı hayattan tatminsiz. Mammachi ise reçel ve turşu yapmaya başlamış ve çokça talep alır olmuş. Mammachi ‘yasadışı olarak’ muz reçeli yapıyor. Bu reçel Gıda Maddeleri Örgütü tarafından yasaklanmış. Yasaklanmanın nedeni ise muz reçelinin pelte olamayacak kadar koyu, reçel olamayacak kadar sulu olması. Kristeva abject’i tanımlarken özellikle “muğlak ve karışmış” olmasından bahseder. Kocasının yaşadığı düzgün hayata ve çalıştığı işe karşın Mammachi’nin bir kadın olarak yasalara karşı gelmek pahasına ev içi üretimde kendine bir alan yaratmış olması tesadüf değil. Besinlerin kirlenmiş, abject olarak algılanmasıyla ilgili olarak Kristeva şöyle söyler.

“… Besin, insan varlığının ötekiyle, annesiyle, yaşamsal olduğu kadar korkutan da bir iktidarın sahibiyle arkaik ilişkisini kuran sözel nesnedir. (…) Hindistan ya da Polinezya’daki temel nitelikleri bozulmaya karşı dayanıksızlıkları olan pişmiş besinleri buna örnek gösterebiliriz. Hiçbir tehlike olmadan yenilen olgun bir meyvenin tersine, pişmiş yiyecek kirletme niteliğine sahiptir ve etrafında bir dizi tabunun oluşması gerekir.”  (2004, s. 107)

Düzenlilik ve düzensizlik, kural ve kural ihlali arasındaki gerginlik Pappachi’nin açık saldırılarıyla neticelenir. En başta bir gözü görmeyen Mammachi’ye, Pappachi asla yardım etmez. Bu işin onun için ‘uygun’ bir iş olduğuna inanmıyordur. Mammachi’ye yönelik öfkesi onun yaptığı işten iğrenme duymasına yol açar. Yazar bu durumu “Her zaman kıskanç bir erkek olmuştu, bu yüzden karısının ilgi çekmesi onu öfkelendiriyordu.” şeklinde ifade ederek kıskançlık ile şiddet arasındaki bağı kurar, çünkü Pappachi, Mammachi’yi her gece pirinç bir vazoyla dövüyordur. Üstelik bu ritüel yeni de değildir. Mammachi çalışmaya başladığından bu yana sıklığı artmıştır.

“Tiksinti duymamın nedeni bir Ötekinin “ben” olacak şeyin yerini ve konumunu işgal etmiş olmasıdır. Bu Öteki, kendisiyle özdeşleştiği ya da bütünleştiğim bir başkası değil, beni öndeleyen ve bana sahip olan ve bu sahiplenmeyle beni var eden bir Ötekidir.” (2004, s. 24)

Abjection, üslupta da karşımızda. Arundhati Roy, romanda bir zaman sırası gözetmemiş, ancak buna karşın beklenen sona okuyucuyu adım adım hazırlamış. Okuyucu satırlar arasında şimdiki zamandan geriye doğru ama aynı zamanda ‘ilerleyen’ bir zaman makinasının içinde yolculuk yapar. Rahel’in de zaman konusundaki fikirleri benzer.

“Rahel’in oyuncak kol saatinde zaman boyayla çizilmişti. İkiye on kala. Rahel’in en büyük arzularından biri, canı istediğinde zamanı değiştirebileceği bir saate sahip olmaktı (Rahel’e göre zamanın asıl anlamı da buydu zaten).” (2018, s. 55)

Roy’un romanı zaman açısından da muğlak, sınırları belirsiz ve ‘rahatsız edici’. Okuyucuya hangi zamanı anlattığının sözünü vermiyor.

Rahel ve Estha’nın yıllar sonra buluştukları yaş da Ammu’nun öldüğü zamanki yaşı da 31. 31 yazar için muğlak bir yaş, sınırları yok ve belirsiz. 

“Ammu’nun ölürkenki yaşındalar şimdi. Otuz bir. Yaşlı değil. Genç de değil. Ama yaşanabilir, ölünebilir bir yaş.” (2018, s. 15)

Sadece belirsizlikler değil, yazarın tabuları da kitabın abject’lerini oluşturuyor. Velutha’nın karakolda işkence edilerek öldürüldüğü o geceyi yazar, “Dehşet” olarak adlandırarak o gün yaşananlara dair tabu sayılabilecek bir kelime oluşturuyor. Rahel ve Estha’nın babaları ise Baba olarak geçiyor. Bu yabancının adını neden öğrenemediğimizi Ammu’nun evlilik ile ilgili fikirlerinden biliyoruz. Ammu, eski düğün fotoğraflarına baktığında kendini “takılar içinde budala bir gelin” olarak görüyor. Ammu’ya göre bunlar düğün anısı değillerdir, darağacına götürülmeden önceki bir sahnedir. (2018, s. 62)

Okul hayatında zorluklar yaşayan Rahel öğretmenleri tarafından çok nazik ve arkadaşı olmayan bir çocuk olarak görülüyor. “Uygar, herkesten uzak yaşanan bir ahlaksızlık gibiydi bu. (…) Birbirlerine, Nasıl kız olunacağını bilmiyor sanki, diye fısıldıyorlardı.” (2018, 32).

Kristeva, dişilin (öteki cinsin) tehdidi nedeniyle eril ve fallik bir iktidar yaratmaya çalışan toplumlardan bahsettikten sonra şöyle der:

“Dişil iktidarın bu tehdidiyle aşırı bir şekilde hiyerarşikleşmiş Hint toplumunda olduğu gibi Afrikalı Leleler’de de karşılaşırız. Böylesi durumlarda öteki cins olan dişil cins, ortadan kaldırılması gereken muğlak bir kötülüğün eş anlamlısı olarak görülür.” (204, s. 101)

Bu tehdit, romanın erkek karakterlerinin kadın karakterlere olan yaklaşımında görülebilir. Ammu kadın olduğu için mülkiyet sahibi olamaz. İronik bir biçimde Marksist olan Chacko kız kardeşine pay bırakma konusunda hevesli değildir.

“Chacko ne zaman gıda denetçileriyle ya da sağlık müdürlüğünün mühendisleriyle konuşsa benim fabrikam, benim ananaslarım, benim turşularım diyordu. Yasal olarak gerçek durum buydu, çünkü kız evlat olan Ammu’nun mal ve mülk üzerinde hakkı yoktu.
Chacko, Estha ve Rahel’e Ammu’nun mahkemede tanık bile olamayacağını söyledi. “Harika erkek-şoven toplumumuz sayesinde.” dedi Ammu. Chacko da, “Senin olan benimdir, benim olan da benimdir.” dedi.” (2018, s. 78)

Ammu’nun Velutha ile ilişkilerinin ortaya çıktığı zaman da Chacko Ammu’yu evden kovuyor ve geçmişte gülerek söylediği sözleri gerçekleştiriyor. Üstelik fabrikanın kuruluşu anneleri sayesinde olmuş olsa da, firmalarının ismini Chacko koyuyor.

Ammu, yazarın ifadesiyle “güvenli anne yürüyüşünden çıkıyor”. Estha Ayemenem’e döndüğünde Bebek Kochamma tarafından “deli” olarak görülüyor. Nihayetinde Rahel boşanıp Ayemenem’e döndüğünde ise yaptığı kardeşinin deliliği ile eş tutuluyor. Ailenin kadınları söz konusu olduğunda boşanma ve delilik arasında sürekli ilişki kuruluyor yani, çünkü ne Ammu ne de Rahel boşanma sonrası büyük üzüntüler yaşamamışlar, boşanmış kadının hak ettiği kederi çekmemişler. Boşanan kadınların mutsuz olmalarını bekleyen ve ikizleri “yabani” olarak tanımlayan Bebek Kachamma, hasta annesini “vahşi” olarak nitelendiren Estha, deliliğin ve doğanın kültür dünyasında yarattığı iğrenmeyi açıklar halde. Ammu ve çocukları dişil olanın alanına, doğaya aitler. Bu halleriyle kültürün abject’idirler. Muğlak ve tanımsızlar. Tekin değiller.

Kristeva’nın dişil iktidardan korkunun neticesinde oluştuğunu ileri sürdüğü Hindistan toplumundaki kast sisteminde, abjection (iğrenme) kastın temelini oluşturuyor. Dokunulmazlar ve Dokunulabilirler arasındaki gerilimin sona erdirilmesi için Hristiyanlık kabul edilmiş veya Marksist mücadele biçimleri seçilmiş olsa da hem Hristiyanlık hem de Marksizm içinde kast sistemi varlığını sürdürüyor. Bu sistem katı bir iğrenmenin ürünü.

“Kirlilik ve arınma, temiz ve kirli üzerine kurulu toplumsal, ahlaki ve dinsel bir sistemin en karmaşık ve çarpıcı örneğini, kuşkusuz Hindistan’daki kastlara dayalı hiyerarşik sistem oluşturur. Louis Dumont’un yaptığı gibi bu hiyerarşik sistemin evliliğin kurallara bağlanmasıyla karşılaştırılması oldukça ilginçtir. Dumont yaptığı karşılaştırmaya dayanarak, kastlardaki iç evliliğin temiz/kirli karşıtlığına dayanan ilk hiyerarşik ilkenin bir sonucundan başka bir şey olmadığını ileri sürer.” (2004, s. 111)

Dokunulabilir’e göre Dokunulmaz ‘iğrenç’ kokar. Bu koku, iğrenmede öyle etkilidir ki Velutha’nın babası Vellya Paaper oğlu ve Ammu arasındaki ilişkiyi itiraf etmeye geldiğinde, Dehşet’in gelmesini tetikleyen bu olur.

“Sonra bir kız öğrenci gibi ürperdi, “Kokuya nasıl dayandı? Dikkat etmedin mi? Bu Paravanların kendilerine özgü bir kokuları var.” dedi. Koku duyusuna ait bu gözlem, bu özel küçük ayrıntı Dehşet’i patlatan şey oldu.” (2018, s. 307)

Öyle ki Velutha’nın işkencesi sırasında bile “ekşi-tatlı” kokudan bahsedilir.

Bu abject’lik, bulaşıcı imiş gibi Ammu’nun bedeni Kilise tarafından tören için kabul edilmez. Ammu, kötü kokulu ve pis bir Dokunulmaz ile cinsel ilişkiye girmiştir. Törensiz olarak yakılır.

Romanın sonunda Rahel ve Estha kardeşler, bir süre beraber birbirleri ile vakit geçirdikten sonra cinsel ilişkiye girerler. Roy, bu ilişkiyi olabildiğince ‘üzerinden’ anlatmış olsa da büyük bir tabuyu beklenmedik anda sarsıyor. Romanın nihayetinde okuyucunun böyle bir sahne ile karşılaşması anlamlı. Bu noktada Roy’un ‘Tarih’ine geri dönmekte yarar var.

Roy, romanda bu Tarih’in başlangıcından şu şekilde bahseder.

“Aslında her şeyin Aşk Yasaları’nın yapıldığı günlerde başladığı söylenebilir. Kimin nasıl sevileceğini belirleyen yasaların. Ve ne kadar.”  (2018, s. 50)

Kristeva’ya göre Hindistan’daki kast sistemi evlilik ve evliliğin kirlilik/temizlik ile olan ilişkisine bağlı. (2004, s. 111) Bu anlamda ensest ilişki kast sisteminin temeline her iki açıdan dinamit koyuyor, onu bozuma uğratıyor. Ammu’nun yasak aşkını, ikizleri sürdürüyor ve böylece evliliğe dayalı kirlilik ve temizlik iğrenmeleri roman tarafından bir kere daha ihlal ediliyor.

Kaynakça

Kristeva, R. (2004). Korkunun Güçleri. Ayrıntı Yayınları: İstanbul

Roy, Arundhati. (2018). Küçük Şeylerin Tanrısı. Can Yayınları: İstanbul

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments