Yazının orijinaline buradan ulaşılabilir. Çeviren: Mete Han Gencer. Görsel: Saliha Çolak, dijital kolaj.
Büyük bir liberteryen entelektüel ve sadık bir bireyci feminizm savunucusu olan Joan Kennedy Taylor, 29 Ekim 2005’te New York City’de öldü. Hayatının son döneminde kanserden ve son haftalarında ise böbrek yetmezliğinden muzdaripti. Joan, 21 Aralık 1926’da Manhattan’da bir bestekar, müzik eleştirmeni ve radyo sunucusu olan Deems Taylor’ın ve bir aktris ve şair olan Mary Kennedy’nin kızı olarak dünyaya geldi. Ailesine baktığımızda bekleyeceğimiz gibi, kendisi de daha küçük yaşlardan hayatını tiyatroyla geçirmeyi istemeye başladı. Bu isteği onu aynı zamanda özgür ve bohem bir yaşam tarzı edinmeye itti. 1939’da 12 yaşındayken Hollywood’da Walt Disney’in Fantasia’sı için sahnelerini çekecek olan babasıyla geçirdiği iki hafta bu isteğini daha da güçlendirdi.
Joan, okuldaki ilk sekiz sınıfını sekiz farklı kampüste tamamladı. Bu kampüsler de birbirlerinden farklı şehirlerdeydi: New York City; Ellsworth, Maine; Paris ve Peking. Ama lisede en azından birkaç yıl boyunca St. Timothy’de kaldı. Burası Baltimore banliyösündeki sıkı bir yatılı okuldu. Sonraları, 1940’larda, babasının biyograficisi James Pegolotti şöyle yazmaktadır: “Joan […] Barnard Koleji’nde dört yıl okudu. Barnard’dayken babasının bağlantıları sayesinde radyo dramalarında bir veya iki rol aldı ve oyunculuk yapmaya olan ilgisini ilerletti. Aynı zamanda, Columbia’da psikoloji bölümünde okuyan Donald Cook’la çıkmaya başladı ve son yılında, 1947 sonbaharında, nişanlandılar.” (308)
Bundan bir yıl sonra, “Eylül 1948’de Manhattan’daki Üniteryen bir kilisede” evlilik yeminlerini ettiler. Bir yıl daha sonra, “Ocak 1950’de Michael Cook doğdu ve çift Columbia yakınlarında bir daire kiraladı. Donald şimdi lisansüstü eğitimine devam ederken orada yarı zamanlı bir eğitmen olmuştu ve Joan, I Remember Mama gibi canlı televizyon dizilerinde bazı yardımcı roller almaktaydı […]” (309)
Evlilik pek uzun sürmedi. Cook’lar 1952’de ayrıldılar, 1953’te boşandılar. Taylor, radyo ve TV dizilerinde bazı roller almış ve bazı sahne çalışmaları yapmış olsa da, 1956’nın sonlarında, 30. doğum gününden çok daha önce, oyunculuğun gerçek yeteneği olup olmadığını merak etmeye başlamıştı. Annesi gibi, sadece oyunculukta değil aynı zamanda yazma konusunda da bir yeteneği vardı. Ve 1955’te Alfred A. Knopf’un tanıtım departmanında bir işle başlayarak, dikkatini giderek artan bir şekilde yazı ve yayın dünyasına çevirdi.
1915’te bağımsız bir yayıncılık firması olarak kapılarını açan Knopf, uzun zamandan beri Alfred Knopf’un yakın arkadaşı olan Bennett Cerf’in sahibi olduğu çok daha büyük bir yayınevi olan Random House’a gitgide daha fazla bağlanıyordu. 1960 yılında iki firma birleşecek ve Knopf markası Random House’un bir yan kuruluşu haline gelecekti. Ancak, birleşme resmiyet kazanmadan önceki birkaç yıl boyunca da iki yayınevi arasındaki yakın işbirliği vardı.
Böylece “Knopf’ta bir tanıtım asistanı olan Joan, [Ayn] Rand’ın [Eylül 1957’de Random House tarafından yayınlanan] Atlas Shrugged adlı kitabının bir kopyasını önceden okuma fırsatı buldu ve kitabı büyüleyici buldu. Joan, yazara takdirlerini iletmek için bir mektup yazdı ve Rand onu öğle yemeğine davet ederek yanıt verdi. İki kadın, kısmen Joan’ın Rand’ın […] “objektivizmine” duyduğu derin ilgiden dolayı bir dostluk kurdu. Joan için Rand, edebi yetenek ve ekonomik felsefeyi çekici bir pakette harmanlamıştı.” (317-318)
Joan, yeni arkadaşını babasıyla tanıştırdı ve ikisi hızlıca sıkı arkadaşlar oldular. Joan ve Rand, “babasının çalışmalarını ve eserlerinin kayıtlarını dinleyerek” geçirdikleri akşamlar için bir araya geldiler. Pegolotti’ye göre, Rand, Deems Taylor’dan “kendisinin kısa bilim-kurgu romanı Anthem’a dayanan bir opera yazmayı düşünmesini istedi.” Romanın konusu, “ben” dilden kaybolup sadece “biz” kullanılmaya başladığında geçen uzak bir gelecekle ilgiliydi. Baş karakter, “ben”i yeniden keşfediyordu. Rand, “ben” olmayan kısım için Schoenberg tipi modernist bir müzik önerdi ve ardından “ben” yeniden keşfedilince Rachmaninoff tipi romantik melodilere geçilmesini önerdi. Ama Taylor reddetti.” (318)
1958’in başlarında, psikolog Nathaniel Branden, Nathaniel Branden Lectures adlı yeni bir organizasyon kurdu (üç yıl sonra adını Nathaniel Branden Enstitüsü – NBI olarak değiştirecekti) ve “Objektivizmin Temel İlkeleri” konusunda bir ders vermeye başladı. Joan Kennedy Taylor, kaydolan ilk öğrenciler arasındaydı. Bir diğeri, Joan’ın 1950’lerin başından beri tanıdığı ve ebeveynleri kariyerleriyle meşgulken küçük Michael’ın bakımına sık sık yardım eden David Dawson adında “her şeyi bilen yetenekli bir yazar” (319) idi. Joan ve David daha sonra 1958’de evlendiler ve Dawson’ın 1979’da kalp krizinden ani ölümüne kadar yirmi yıldan fazla bir süre mutlu bir şekilde evli kaldılar.
Joan’ın evlilikleri arasında geçirdiği beş yıl boyunca pek çok erkek arkadaşı oldu. Ebeveynlerinin edebiyat dünyasıyla olan sosyal ilişkileri ve kendisinin Columbia Üniversitesi (kendi mezun olduğu okulun karşısındaki, çocuğunun babası olan ilk kocasıyla tanıştığı kampüs) ile olan yakın ilişkileri onu Beat Kuşağı yazarlarının en ünlülerinden bazılarıyla, edebi şahsiyetler olarak ilk büyük sıçramalarını yapmadan hemen önce ve hemen sonra, tanıştırdı. 1957 yılında Jack Kerouac’la birkaç kez çıktığı ve On the Road’un yayınlanmasının arifesinde bütün gece onunla oturup ilk incelemeleri beklediği söylenir. Bir keresinde bana Kerouac ve arkadaşı Allen Ginsberg ile çıktığı bir çifte randevudan bahsetmişti. Ginsberg, psikiyatristinin tavsiyesi üzerine heteroseksüel olmaya çalıştığını söylemiş ve daha sonra Joan’dan onu heteroseksüel sekse alıştırmasını istemiş. Joan, bunu reddetmiş.
Bu arada Joan, Ayn Rand’ın felsefesinin öğrencileriyle kurduğu temaslar sonucunda siyaset dünyasına hiç olmadığı kadar ilgi göstermeye başlamıştı. Joan, 1964 başkanlık kampanyasında, cumhuriyetçi aday Arizona senatörü Barry Goldwater’ı tercih etti, New York Metropolitan Genç Cumhuriyet Kulübü’nün kurulmasına yardım etti ve grubun haber bülteninin editörü olarak görev aldı. Ertesi yıl, haber bülteninde çeşitli radikal değişiklikler yaptı ve onu sonraki üç yıl boyunca David Dawson ve Avis Brick’in yardımıyla aylık olarak yayınlayacağı bağımsız özgürlükçü siyasi dergi Persuasion‘a dönüştürdü. Aynı yıl, Persuasion, Ayn Rand tarafından kişisel olarak onaylanan ve önerilen ilk ve tek siyasi dergi oldu. The Objectivist Newsletter‘ın Aralık 1965 sayısında Rand, Persuasion‘ın “mevcut siyasi olayları daha geniş ilkelere bağlamada, belirli olayları rasyonel bir çerçevede değerlendirmede ve yüksek derecede tutarlılığı sağlamada dikkate değer bir eğitici iş yaptığını” yazdı. Ona göre dergi, “uygulamalı politika düzeyinde savaşmaya hevesli ancak uygun malzeme eksikliğinden umutsuzca bocalayan kimseler için özellikle değerli” bir kaynaktı.
Joan, 1968’de Persuasion’ı kapattığında, bunun nedeni siyasi fikirler ve meseleler hakkında yazmaya olan ilgisinin en ufak bir şekilde azalması değil, en yeni tutkusu olan müzikal oyun yazımına daha fazla zaman ayırmak istemesiydi. Besteci George Broderick ile birlikte çalışarak Oscar Wilde kısa öyküsü The Canterville Ghost’un müzikal bir versiyonunu ve ABD İç Savaşı’ndan önceki yıllarda kaçak köleleri özgürlüğe taşıyan yeraltı demiryoluna dayanan başka bir müzikal olan North Star‘ı yarattı. Bugüne kadar bu müzikallerin ikisi de hiç oynanmadı.
1977’de Joan, siyasi yazarlığa geri döndü ve başka bir aylık dergi olan The Libertarian Review’de yardımcı editör olarak görev aldı. Sonraki birkaç yıl içinde, bu yayını ve onun eksantrik, yetenekli baş editörü Roy A. Childs, Jr.’ı ülkenin bir ucundan diğerine, New York’tan San Francisco’ya ve San Francisco’dan Washington’a kadar takip edecekti. The Libertarian Review 1981’in sonunda yayını durdurduğunda, hayatının geri kalanında onu meşgul edecek olan editörlük ve serbest yazarlık kariyerine başladı.
1980’lerin başında Manhattan Enstitüsü’nde yayın yönetmeni olarak, kendisinin keşfettiği Charles Murray adında neredeyse tanınmayan bir yazarın refah politikası üzerine yeni bir kitabına – Losing Ground adlı bir kitap – kitabın ilk kopyasından ulusal en çok satanlar listelerine kadar rehberlik etti. 1980’lerin ortalarında İktisadi Eğitim Vakfı’nda kitap yayıncılığı programının yayın yönetmenliğini ve vakfın saygın aylık dergisi The Freeman‘ın editörlüğünü yaptı. 1980’ler boyunca, Nat Hentoff, Nicholas Von Hoffman, Michael Kinsley, Julian Bond ve senatör William Proxmire gibi aydınlarla birlikte, ulusal çapta ünlü günlük radyo programı Byline‘da güncel konular ve olaylar hakkında düzenli bir yorumcu olarak bulundu.
Ve en başından beri, Wall Street Journal için, Washington Times için, Reason and Inquiry and Success ve American Enterprise için ve Stanford Law & Policy Review, CommLaw Conspectus: Journal of Communications Law ve Journal of Information Ethics gibi akademik yayınlar için yazılar yazdı. Ayrıca, Cato Enstitüsü ve Hoover Enstitüsü için feminist meseleler üzerine monografiler ve farklı pek çok sayıda akademik kitaba katkı olarak sayısız makale yazdı.
Ve kendi kitaplarını da yazdı. Reclaiming the Mainstream: Individualist Feminism Rediscovered (1992)’da Amerikan feminizminin gerçek kökenlerinin “klasik liberal” inanışa sahip erkek ve kadınların çoğunun aynı zamanda kölelik karşıtı harekete dahil olduğu 19. yüzyılın ortalarında yattığına dair teorisini savundu ve kadınları geride tutan hükümet politikalarına son verilmesi çağrısında bulundu. Günümüzde, feministlerin klasik liberal köklerine dönmeleri gerektiğini çünkü kadınlar için fırsat ve eşitliğin en iyi şekilde yasalara ve hükümet programlarına güvenmek yerine bireysel haklara ve serbest piyasaya güvenerek en üst düzeye çıkarılacağını savundu.
Son kitabı, What to Do When You Don’t Want to Call the Cops: A Non-Adversarial Approach to Sexual Harassment, 1999’da New York University Press tarafından yayınlandı.
Hayatının son on beş yılında, yazma ve ders vermenin yanı sıra, zamanının çoğunu feminist örgütler için gönüllü çalışmaya adadı. 1989’dan 2003’e kadar Liberteryen Feministler Derneği’nin ulusal koordinatörlüğünü yaptı ve 1990’lar boyunca kurucu üyesi olduğu İfade Özgürlüğü Yanlısı Feministler’in başkan yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı.
Ayn Rand’ın 1982’deki ölümünden bu yana, yirmi yıldan fazla bir süredir Joan Kennedy Taylor, liberteryen hareketin önde gelen kadın entelektüeliydi. Sadece diğer iki figürün – Sharon Presley ve Wendy McElroy’un – benzer bir etkiye sebep olduğu iddiasında bulunulabilir. Taylor’ın ölümü, ilerletmek için çok şey yaptığı hareket için onarılamaz bir kayıptır.