Arşiv Bireyci Feminizm Okulu Çeviri Teorik

Feminizmin Tarihi ve Teorisi: Bölüm 8 – Siyah Feminizm ve Post-koloniyel Feminizm

Bu yazının orijinali, çeşitli kaynakların derlemesi olarak GWAnet’te yayımlanmış şu yazıdır. Aşağıdaki yazı, orijinal yazının Türkçe çevirisinin bölümlerinden biridir. Çeviren: Mete. Görsel: Hilal Güler, dijital kolaj.

Siyah Feminizm

Siyah feminizm, cinsiyetçiliğin, sınıf baskısının ve ırkçılığın birbirlerinden ayrılamaz bir biçimde bağlı olduğunu iddia etmektedir. Feminizmin çeşitli türleri, cinsiyetçilik ve sınıf baskısını aşmaya çalışırken ırk temelinde şekillenen önyargılarla ayrıştırılan pek çok insanı görmezden gelmektektedir. Combahee River Collective, 1974’te siyahi kadınların özgürleştirilmesinin tüm insanların özgürleştirilmesini sağlayacağını çünkü ırkçılığın, cinsiyetçiliğin ve sınıf baskısının bitirilmesini gerektirdiğini öne sürmüştür. Bu akımdan meydana gelen teorilerden biri Alice Walker’ın Kadıncılığıdır. Bu teori, başlıca beyaz kadınlar tarafından yönetilen kadınların oy hakkı akımı gibi ilk feminist akımların ardından ortaya çıkmıştır. Bu akımlar, genellikle orta sınıf beyaz kadınların akımları olmuştur ve ırkçılık ve sınıfçılık temelinde yapılan baskıyı genellikle görmezden gelmiştir Alice Walker ve diğer Kadıncılar, siyahi kadınların beyaz kadınlardan daha farklı ve daha şiddetli bir tür baskıya maruz kaldıklarını işaret etmiştir.

Angela Davis, Women, Race, and Class isimli kitabıyla ırk, cinsiyet ve sınıf kesişimselliği ekseninde bir argüman ortaya atan ilk insanlardan biri olmuştur. Önde gelen bir feminist hukuk teorisyeni olan Kimberle Crenshaw, “Mapping the Margins: Intersectionality, Identity Politics and Violence Against Women of Color” isimli makalesinde kimlik politikasını tartışırken Kesişimsellik (Intersectionality) terimini literatüre kazandırmıştır.

Post-koloniyel ve Üçüncü Dünya Feminizmi

Post-koloniyel feministler, koloniyel deneyimlere ilişkin baskının, özellikle ırksal, sınıfsal ve etnik baskının, post-koloniyel toplumlardaki kadınları dışladığını ileri sürmektedir. Onlar, cinsiyet baskısının ataerkilliğin esas gücü olduğu varsayımına meydan okumaktadırlar. Post-koloniyel feministler, Batılı olmayan kadınların pasif ve sessiz mağdurlar olarak ve Batılı kadınların modern, eğitimli ve güçlü olarak tasvir edilmesini eleştirmektedirler.

Post-koloniyel feminizm, koloniyelizmin cinsiyet ekseninde gelişen tarihinden ortaya çıkmıştır: Koloniyel güçler, genellikle kolonileştirdikleri bölgelere Batılı normları empoze etmiştir. 1940’lar ve 1950’lerde, Birleşmiş Milletler’in oluşumunun ardından, eski koloniler Batı tarafından “sosyal ilerleme” denen şeyin ölçümü için yakından izlenmiştir. Gelişmekte olan ülkelerdeki kadınların durumu Birleşmiş Milletler gibi organizasyonlarca yakından takip edilmiştir ve bunun bir sonucu olarak kadınlar tarafından benimsenen – bazen Batı standartlarınca “tatsız” bulunan – geleneksel uygulamalar ve roller koloniyel baskıya karşı bir isyan olarak görülmektedir. Günümüzdeki post-koloniyel feministler, cinsiyet baskısıyla Batı’nın kolonileştiricilerince dayatılan modellerdense kendi toplumlarının kültürel modelleri içinde mücadele etmektedir.

Post-koloniyel feminizm, radikal feminizm ve liberal feminizm gibi kadın deneyimini evrenselleştiren Batılı feminizm türlerini eleştirmektedir. Post-koloniyel feministlere göre, kolonializmden etkilenen toplumlar genellikle çok büyük ölçüde farklıdır ve onlara bu farklılığa göre davranılmalıdır. Kolonyal baskı, kolonileştirme öncesi kültürün yüceltilmesiyle sonuçlanabilir ve bu da cinsiyet ekseninde şekillenen güç hiyerarşilerinden oluşan gelenekleri olan kültürlerde cinsiyet eşitsizliğinin kabullenmesine ya da cinsiyet eşitsizliğinin doğasına dair problemlerin reddedilmesine yol açabilir. Post-kolonyal feministler, Batı’nın feminist düşüncesindeki evrenselleştirme eğilimine ve ana akım post-koloniyel düşüncedeki cinsiyet problemleriyle yeterince ilgilenilmemesine karşı bir tepki gösteren feministler olarak tanımlanabilir.

Üçüncü dünya feminizmi, görüşlerini sözümona üçüncü dünya ülkelerindeki feminist politikasından alan feministlerin geliştirdiği bir feminist teoriler grubu olarak tanımlanabilir. Üçüncü dünya ülkelerinden kadınlar halihazırda feminist hareketle ilgileniyor olsa da Chandra Talpade Mohanty ve Sarojini Sahoo gibi isimler Batı feminizmini etnomerkezci olmakla suçlamış ve üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan kadınların eşsiz deneyimlerini ve o ülkelere özgü feminizmlerin varlığını görmezden geldiği için eleştirmiştir. Chandra Talpade Mohanty’e göre, üçüncü dünya ülkelerindeki kadınlar Batı feminizminin kadın anlayışının “içsel bir ırkçılık, sınıfçılık ve homofobi” temelinde kurulduğunu düşünmektedir. Bu tartışma, Afrika feminizmi ve post-koloniyel feminizmle derinden bağlantılıdır. Ayrıca, üçüncü dünya feminizminin gelişimi, siyah feminizm, kadıncılık, “Afrikalı kadıncılık”, “anacılık”, “Stiwanizm”, “negofeminizm”, “Chicana (Meksika kökenli Amerikalıların) feminizmi” ve “femalizm” ile ilişkilendirilmiştir.

Çokırklılık Feminizmi

Çokırklılık feminizmi (aynı zamanda “beyaz olmayan kadınların” feminizmi olarak da bilinir), bir bakış açısı teorisi önererek beyaz olmayan kadınların yaşamlarının ve deneyimlerinin bir analizini yapmaktadır. Bu teori, 1990’larda ortaya çıkmış ve bir Meksika kökenli Amerikalı feminist olan Dr. Maxine Baca Zinn ve Afro-amerikan kadınlar ve aile yapısı üzerine uzmanlaşmış Dr. Bonnie Thornton Dill tarafından geliştirilmiştir.

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments