Bu yazı, Joe Herbert’in “What every dictator knows: young men are natural fanatics” isimli yazısından çevrilmiştir. Çeviren: Övünç.
Özellikle genç erkekler fanatikleşmeye yatkındır. Her diktatör, her guru, her dini lider bunu bilir. Fanatiklerin kimliği bir amaç (din) ya da bir topluluğa (çete, takım) aşırı derecede dayalıdır ve takımın diğer üyeleri ile aralarında sıkı ve özel bir bağ vardır. Grupları için yaralanmayı, kaybı hatta ölümü bile göze alabilirler. Diğer herkesi yabancı ya da düşman olarak görürler. Fakat, niçin bu genç erkeklerin sayısı bu kadar fazla?
Ulus devletlerden oluşan bir dünyada, genç erkekler ülkeleri kuran savaşları savaştılar. Aynısı kabileler, köyler ve milletler için de geçerli. Genç erkekler kendilerini bu işte özelleştirmek için gerekli yetilere sahip. Halihazırda kimliklerini grupları üzerinden kurarlar. Grubun diğer üyeleri ile yakın bağlar kurarlar. Güçlü bir lideri takip etmeye yatkın olurlar. İşte bu yüzden genç erkekler hüküm süren kültür gibi çevresel etkilere açıktırlar ve bundan dolayıdır ki karizmatik liderlerden veya grubun parçası olmanın vadettiği kesin ödevler ve değerler ile belirlenmiş hayat tarzından kolayca etkilenirler. Grupları adına risk almak hoşlarına gider – ve çoğunlukla bu risklerden doğabilecek tehlikeleri hafife alırlar. Bu özelliklere sahip olmasalardı savaşmak için daha az hevesli olurlardı ve bu yüzden temel sosyobiyolojik rollerini gerçekleştirmeye daha az muktedir olurlardı.
Genç erkekler niçin böyle? Bunun sebebi biraz erken cenin dönemlerinde beyinlerine etki eden testosteron hormonu gibi görünüyor. Rahimde maruz kalınan testosteron beyne; eril cinsel kimlik, oyun modellerinde fiziksel temasa yönelme ve hatta kavga ederek oynama gibi özellikler vererek beyni erkekleştiriyor. Bunu, bu dönemde aşırı miktarda testosterona maruz kalan kızlarda görülen benzer davranışlardan ve diğer türlü olduğunda bu tarz davranışların görülmemesinden dolayı biliyoruz. Ergenlik döneminde halihazırda buna hazırlanmış beynin üzerinde etki eden ikinci testosteron dalgasını görüyoruz: Bu cinselliği uyandırmanın yanısıra saldırganlık ve risk alma davranışları gibi eş için mücadele etme davranışlarını ortaya çıkarıyor. Fakat testosteron fanatiğin inşasında tek faktör olmaktan bir hayli uzak.
Testosteron beynin antik bir bölümü olan limbik sisteme etki ediyor. İnsan limbik sistemi; şempanzeler gibi diğer primatların limbik sistemleriyle oldukça benzerlik gösteriyor, hatta farelerde bile kolayca fark edilebiliyor. Fakat insan beyninin bu parçasının kontrolü daha yakın zamanda eklenen bir bölüme tarafından sağlanıyor: alnınızın hemen arkasında yer alan frontal lob. Halk ağzında bu bölgeye işlevi önemsenerek işaret ediliyor: fizyonomi; yani yüze bakarak insan karakterini tahlil etme; çağının etkisiyle zeki insanlara ‘kaşı yukarıda (highbrow)’ diyerek onların alınlarının uzun olduğuna (ve bu yüzden frontal loblarının büyük olduğunu varsaydığımıza) işaret ediyoruz. Diğer fonksiyonlarının yanında frontal lob kişilik, sosyal etkileşimler – ve kısıtlama için önemli. Bu bölgeye verilen hasar sosyal davranış bozukluklarına, düşünce ve yargı yetilerinde eksilmeye neden oluyor.
Özellikle erkeklerin frontal lobları yirmili yaşlarının sonlarına dek tam olarak gelişmezken, kadınlarınki daha erken gelişiyor. Beynin bu bölümü sosyal işaretlere ve diğer insanların davranışlarına aşırı duyarlı. Gürültücü, risk peşinde, mantıksız, agresif (fakat aynı zamanda uyum sağlamayan ve yenilikçi) genç erkek stereotipi bunun bir sonucu olabilir. Yani bu grubun tamamı için bir evrimsel avantaj iken şahlanmış testosteron ve gelişmemiş frontal lob aynı zamanda genç erkeklerin neden risk almayı bu kadar sevdiklerini ve fanatizme neden bu kadar yatkın olduklarını açıklıyor.
Tabii ki bütün genç erkekler, hatta bütün fanatikler, terörist olmuyor. Bütün genç erkekler aynı değil. Farklı sosyal faktörler farklı sonuçlar doğurabiliyor. Çoğu terörist; suçla dolu veya yoksul bir arka plana sahip. Bildiğimiz üzere çocuklukta ihmale veya istismara uğrama, bireylerin ilerleyen hayatlarında topluma zararlı veya sapkın davranışlarla sonuçlanabiliyor. Özellikle hayatın erken döneminde bireyin sosyal çevresi bireyde uzun süreli davranışsal etkilere sebebiyet verebiliyor. Bu davranışlara nasıl koşulların sebep olabileceği ve bunların beyinde nasıl direşken ya da kalıcı değişimlere yol açabileceği hakkında bir şeyler öğrenmeye başlıyoruz, fakat şimdiye kadar bunları geri çevirmek konusunda çok bir şey yapabilmiş değiliz. İnsan ilişkilerine aldırmayanları, onların zihinlerinde (mind=psyche; Türkçe’ye geçmiş hali ‘psiko-’) tuhaf (patojojik) bir durum varmışçasına psikopat olarak adlandırıyoruz. Aynı zamanda nasıl yetiştirildiğine bağlı olmaksızın genetiğe bağlı olarak normal dışı sosyal özellikler geliştiren (otizm buna bir örnek olabilir) bireyler olduğunu da biliyoruz. Tam olarak beyindeki hangi farklılıkların sorumlu olduğunu bilmiyoruz. Yine de beynin diğer bölgeleri sosyal davranışlardaki ve kişiler arası ilişkilerdeki anormallikte rol sahibi olabiliyorsa da bu anormallikler doğal olarak frontal lobdaki anomaliye işaret ediyor.
Sosyal statü, insan da dahil olmak üzere, çoğu hayvan türünün erkekleri tarafından ödüllendirilen bir özelliktir. Çoğu farklı, insan olmayan primat türünde üstünlük ve nüfuzun net bir şekilde derecelendirildiği görülür. Bu derecelendirme genellikle fiziksel beceriye ve erkeklerin savaşarak ya da birbirlerini tehdit ederek birbirlerine göre üstünlüklerini belirlemelerine dayanır.
Tabii ki buna insanlarda da rastlanır. İnsan beyni de para, doğuştan gelen ya da teknik yetenekler gibi farklı derecelendirme sistemleri geliştirmiştir. Atış yapılarak çalışan silahların geliştirilmesi kas gücüne ihtiyacımızı azaltırken, öte yandan acımasızlık, cesaret ve liderlik gibi özelliklerimizi güçlendirmiştir. Fanatik gruplarda üyelerin yeteneklerini göstererek diğer üyelere göre mevkilerini kanıtlayacak rekabet oldukça fazladır. Bu hayatlarının devamında kendilerini üst sıralarda görmek için çok sebebi olmayanların özellikle ilgilerini çekiyor olabilir.
Dolayısıyla, terörist ve saldırgan eylemlerin bir üyenin değerini belirlemek ve başka türlü elde edilemeyecek ilgiyi üzerine çekmek için gerçekleştirilebildiği söylenebilir. Bu, erkek bireylerin arzularındaki antik bir biyolojik ihtiyacın giderilmesinin modern bir yoludur. Özetle, erkek beyninin eğilimi diğer erkeklerle bağ kurmak (örneğin sokak çeteleri), onlarla bir grup olarak tanımlanmak, bu grupları diğer gruplara karşı korumak ve onlarla kaynaklar için yarışmaktır. Genç bir erkeğin hormonal yapısıyla birlikte beyninin olgunlaşma şekli onun fanatizme, yani bir aşırı bağ kurma durumuna, eğilimini ve grubu için aşırı riskli eylemlerde bulunmaya yatkınlığını arttırır.
İnsan beyni diğer türlere yabancı olan, yaygın inanışlar ve ahlaki bakış açıları dahil olmak üzere, kimliklendirmeye ve tanımaya yarayan ilave kategoriler icat etmiştir. Günümüzde kimlik inanca dayalı gitgide artarak inanca dayalı bir hale gelmektedir. Dev insan beyni, fanatiklere ilkel amaçları olan korku ve şiddetle hakimiyet kurmayı sağlamak için gün geçtikçe daha etkili araçlara dönüşen silahların icadına olanak tanımıştır. Fanatizme giden yol; erkeğin genleri, erken deneyimleri, hormonları, beyninin olgun olup olmaması ve kendini içinde bulduğu sosyal bağlam gibi koşullarla şekillenir. Tüm bunlar genç erkekler için temel bir biyolojik rolün tehlikeli bir mutasyonu olan fanatizm dediğimiz beyin durumu ile sonuçlanabilir. Bu durumda bize düşen görev de bu beyin halinin ne olabileceğini, nasıl ortaya çıkabileceğini anlamak ve mümkünse ona karşı çıkmaktır.