N.Ç. Davası’nı hatırlıyor musunuz? Yıl 2002. N.Ç. 13 yaşındaydı. İçinde asker, korucu ve kamu görevlilerinin de olduğu 28 kişinin istismarına/tecavüzüne uğradı. “Bekaretinin bozulmaması” için anal yoldan istismara zorlandı ve bu çocuk istismarcıları en alt sınırdan ceza aldılar. Mahkeme, istismara uğradığı yıllarda 13 yaşında bir çocuk olan ve yaşadığı istismarlar nedeniyle defalarca ameliyat olmak durumunda kalan N.Ç.’nin rızasının olduğuna kanaat etti.
N.Ç.’yi erkeklere pazarlayan iki kadın, yaşadığı ilk istismar/tecavüz karşılığında kendisine terlik ve telefon alacaklarını söylediler. Kutsal addedilen ve korunması için İstanbul Sözleşmesi’ne dahi karşı çıkılan “aile”nin N.Ç.’den yararlandığını da gördük. N.Ç. ifadesinde istismar karşılığı kendisine verilen paraları ailesine verdiğini söylüyordu.
Bu çocuğa toplumun tehlikeli bulduğu insanlar cinsel istismarda bulunmadı. N.Ç.’ye saygı duyulan kamu görevlileri, korucular, güven duyulan askerler ve diğer pek çok saygın meslekten erkek tecavüz etti. Evet, bu sırada N.Ç. henüz 13 yaşındaydı.
N.Ç.’nin ifadelerinden, kendisine cinsel istismarda bulunan bu çok itibarlı erkeklerin vicdanlarını aklamaya çalıştıklarını görüyoruz:
“Şeyhmus bana paraları topladı. 50 milyon verdi, hatta benimle ilişkiye giren ismini bilmediği şahıs, ‘Kızım kusura bakma, şeytan kalbimize girdi, sen bizim kızımız yaşındasın, gerekirse senin için şu an ölüme bile gideriz’ dedi.”
N.Ç.’nin ifadelerinden, başka çocukların da bu çok sevilen kamu görevlileri, askerler ve saygın işleri olan insanlar tarafından istismar edildiğini öğreniyoruz:
“Tekrar Recep Sakız’ın işyerine gittim, bu sefer yalnız. Bana Harun Uras, Recep Sakız’ın çağırdığını söyledi. Orada 11-12 yaşlarında oğlan çocuğu vardı, baba ben çıktım dedi. Oradaki diğer şahıslar da gitti, biraz oturduktan sonra…”
N.Ç.’nin ifadelerinden, 13 yaşındaki çocuğa tecavüz eden dindar kimselerin Ramazan Ayı’nda faili oldukları günahları temize çekmeye çalıştıklarını görüyoruz:
“Sonra bir gün Şemsettin Aslan konuştuğumuzda çok pişman olduğunu kendisini affetmemi ve başımın sıkışmasında yardımcı olacağını söyledi, hatta parasal yardımlarda bulundu. Ramazan ayında yardım için gel para vereyim dedi ama ben gitmedim.”
N.Ç.’nin ifadelerinden, çocuk istismarcılarının bu eylemlerini gerçekleştirmek için mesleklerini kullandıklarını görüyoruz:
“Bir şahıs bizi aldı. Hatta arabadan ineceğimiz sırada üçümüzün eline de üç mavi dosya getirip bu şekilde şüphe çekmeyeceğimizi düşündü, bizi pasaj gibi bir yere götürdü… Mahmut Temel geldi, o tarihte bıyıkları yoktu. Bildiğim kadarıyla ziraat odası başkanlığını yaptığını öğrendim, yazıhanesinde adı yazılı bir masa üstü isimliği vardı…”
N.Ç. ifadesinde daha pek çok can acıtan ayrıntıdan bahsediyor, ancak N.Ç.’nin bizi okuma ihtimalini göz önünde bulunduruyor ve bu acı dolu deneyimleri tekrar etmek istemiyoruz.
N.Ç.’nin davası Türkiye’de itibarlı kimselerin en korkunç suçları işleseler de hak ettikleri cezaları almayabileceğinin kanıtıydı. Mahkemeler, 13 yaşındaki bir çocuğun rızası olabileceğini söyleyerek faillerin yanında yer aldı:
“N.Ç.’nin “rızası” Eski TCK 414. maddenin 1. fıkrasına göre, 15 yaşını bitirmeyen küçüğün ırzına geçenlere beş seneden aşağı, ikinci fıkrasına göre ise şiddet veya tehdit varsa ceza 10 yıldan aşağı olamıyor. Mahkeme, yaptığı yorumlarla birinci fıkrayı uyguladı ve sanıklar, en az beş yıl hapisten kurtuldu. Mahkeme, N.Ç.’nin fuhuş için 26 kişinin yanına rızasıyla gittiği yorumunu yaptı. Mahkeme, sanıkların N.Ç.’ye yönelik eylemini “zorla alıkoyma değil rızaen alıkoyma” diye nitelendirerek cezayı alt sınırdan belirledi. Alıkoyma eyleminin cezasını 6 aydan 3 yıla kadar hapis olarak belirleyen mahkeme, buna göre de 7 yıl 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğunu belirtti ve bu suç yönünden tüm sanıklar kurtuldu.”
N.Ç.’yi ve diğer istismara uğramış hiçbir çocuğu unutturmayacağız.