Bu seri, Stanford Encyclopedia of Philosophy’de yer alan Liberal Feminizm girdisinin okunabilirliği arttırmak amacıyla bölümlere ayrılarak çevirilmiş halidir. Çeviren: Mete Han Gencer. Görsel: Hilal Güler, dijital kolaj.
2.6. Gerekçelendirme
Neden bireylere kendi kendilerinin sahipleri gibi davranmalıyız? Klasik-liberal veya liberteryen feminist literatürün büyük bir kısmı, özellikle de hakkaniyet feminizmi literatürü, kamusal poliçeler ve popüler kitleler için yazılmıştır. Bu nedenle, felsefi temellendirmeye görüşün imaları ve poliçe uygulamalarına verildiği kadar önem verilmemiştir. Yine de, literatürde çeşitli temellendirmelerden bahsedilmiştir. Örneğin, Kirp, Yudoff ve Franks, Kant’ın kesin buyruğunu işaret ederek bireylere kendi içlerinde amaçlar olarak davranmanın bireylere kendi kendilerinin sahibi gibi davranmak anlamına geldiğini öne sürmektedir (Kirp et al. 1986, 13–14). Wendy McElroy, kendi düşünce sistemini doğal yasa teorisi geleneğine dayandırmaktadır (McElroy 1998b). Bazıları insanlığın mükemmeliyete ulaşmasının, ona kendi kendisinin sahibi olarak davranılmasını gerektirdiğini söyleyerek mükemmeliyetçi bir temellendirme yöntemi izlemektedir (Presley 2001).
Klasik-liberal veya liberteryen feminist literatürde verilen açık ara en yaygın argüman sonuççudur. Argüman, klasik-liberalizm veya liberteryenizmce sunulan politik düzenlemelerin, alternatiflerine kıyasla, kadınlara kendileri için iyi olan şeyin çok daha fazlasını sunduğunu iddia etmektedir. Örneğin, klasik-liberal veya liberteryen politik düzenlemeler, kadınlara daha fazla güvenlik, gelir ve refah, seçim hakkı ve yaşam seçeneği sağlamaktadır. Silah yasalarını liberalleştirmek kadınları daha güvende tutacaktır (Stevens, et al. 2002); seks işçiliğini ve pornoyu yasallaştırmak bu alanlardaki kadınların hayatlarını iyileştirecek (Almodovar 2002; Strossen 2000) ve diğerleri için yeni seçenekler yaratacaktır; serbestleşen piyasalar kadınlara karşı ayrımcılığın kökünü kazıyacak ve günlük bakım merkezleri gibi kadınlar için son derece mühim olan kolaylıkların önünü hızlıca açacaktır (Epstein 2002, 33; Paul 2002, 208–209; Stolba ve Furchtgott-Roth 2001, 124, 180; Conway 1998). Gerçekten de, bazılarına göre, piyasayı serbest bırakmak öyle bir “refah patlaması” sağlayacaktır ki kadınlar herhangi bir refah devletinden yardım alma ihtiyacı duymayacaktır (Long 1997 – bkz. Diğer Online Kaynaklar).
2.7. Eleştiriler
Bazı eleştirmenler, klasik-liberal veya liberteryen feminizm tarafından ortaya atılan sonuççu argümanı hedef almaktadır. Bu sonuççu argüman, klasik-liberalizm veya liberteryenizmce sunulan politik düzenlemelerin, alternatiflerine kıyasla, kadınlara kendileri için iyi olan şeyin çok daha fazlasını sunduğunu iddia etmektedir. Ashlie Warnick’e göre, özgürlük kısıtlayıcı bazı poliçelerin kadınlar için kötü olduğu (ve bazı özgürlük artırıcı poliçelerin kadınlar için iyi olduğu) iddiasını özgürlük kısıtlayıcı tüm poliçelerin kadınlar için kötü olduğu (ve dolayısıyla minimal bir devletin veya devletsizliğin kadınlar için genel olarak daha iyi olduğu) iddiasından ayırabiliriz (Warnick 2003). Elbette, kadınlar için kötü olan özgürlük kısıtlayıcı poliçe örnekleri göstermek mümkündür – kadınların iş seçeneklerini kısıtlayan yasalar buna bir örnektir – ve bu nedenle kadınlar için iyi olan özgürlük artırıcı poliçe örnekleri vermek de mümkündür – bahsedilen tarzda yasaları kaldırmak buna bir örnektir. Fakat kadınlar için iyi olan özgürlük kısıtlayıcı poliçe örnekleri vermek de mümkündür – örneğin, işe alımda, eğitimde ve halka açık konaklamada cinsiyet ayrımcılığını engelleyen yasal düzenlemeler kadınlar için iyidir (klasik-liberal veya liberteryen feministler bu yasal düzenlemelerin ortadan kaldırılmasını önermektedir (bkz. Bölüm 2.5)). Tabii ki, eğer klasik-liberal veya liberteryen feministlerin savunduğu gibi cinsiyet ayrımcılığı nadirse (bkz. Bölüm 2.2.1) cinsiyet ayrımcılığını engelleyen yasalar pek bir fayda sağlamayacaktır. Ancak Deborah Rhode ve Ann Cudd gibi liberal feministler, cinsiyet ayrımcılığının çok yaygın olduğunu iddia etmektedir (Rhode 1997, 156; Cudd 2006, 140–142). Klasik-liberal veya liberteryen feministlerce verilen, devletin kadın ve erkeklere tam olarak aynı davranması gerektiği önerisini de düşünün (bkz. Bölüm 2.1 ve 2.5). Kadın ve erkeklere farklı davranılması cinsiyetlere belirli stereotipleri damgalayabilecek ve o stereotipleri derinlere kazıyacak olsa da aynı şekilde davranılması, eğer kadınların toplumdaki konumu erkeklerinki gibi değilse kadınları dezavantajlı bir duruma düşürebilir. Bazıları durumun gerçekten de böyle olduğunu ileri sürmektedir (Minow 1990). Dolayısıyla, daha büyük iddia olan tüm özgürlük kısıtlayıcı poliçelerin kadınlara zarar verdiği (veya minimal bir devletin veya devletsizliğin kadınlar için daha iyi olacağı) iddiası yeterince ikna edici bir biçimde savunulmamıştır (Warnick 2003). Bu nispeten büyük olan iddiayla ilgili bir başka sorun, lehine öne sürülen destekleyici iddiaların spekülatif olmasıdır. Örneğin, Roderick Long’un “liberteryen bir toplumun yaratacağı “refah patlamasının” kadınlara herhangi bir refah devletinin sağlayabileceğinden çok daha iyi bir ekonomik güvenlik ağı sağlayabileceği” iddiası spekülatiftir (Long 1997 – bkz. Diğer Online Kaynaklar).
Klasik-liberal veya liberteryen feministler, sonuççu argümana ek olarak bir ilkeden argüman da öne sürmektedirler. Bu argümana göre, sonuçlardan bağımsız olarak, kadınlara ve erkeklere kendi kendilerinin sahibi gibi davranılmalıdır ve bu onlara adilce kazandıkları mülkiyetin haklarını ve zorlayıcı müdahaleye maruz kalmama hakkını vermektedir. Bu muameleyi hak etmelerinin sebebi ya kendi içlerinde amaçlar olmaları ya ahlaki sezgilerimizin böyle söylüyor olması ya da mükemmelliklerinin bunu gerektiriyor olmasıdır (bkz. Bölüm 2.6). Kısaca, kadın ve erkeklerin haysiyeti onlara kendi kendilerinin sahipleri gibi davranılmasını gerektirmektedir.
Eleştirmenler, tüm insanların hayatlarının başından beri diğerlerinin kendilerine bakmalarına muhtaç olduğuna işaret etmektedir; pek çok insan, hayatının bir aşamasında geçici veya kalıcı bir sakatlık sebebiyle diğerlerinin yardımına muhtaç düşmektedir; hayatlarının sonlarında güçsüz düşen pek çok insan başkalarının bakımına ihtiyaç duymaktadır. Diğerlerinin bakıcılığını üstlenirken kendilerine bakamayan insanlar da diğerlerinin maddi desteğine ihtiyaç duymaktadır. Bunlar, tüm insan topluluklarının süregelen özelliklerindendir. Dolayısıyla, gerektiği zaman tüm bireyler başkalarının bakımına muhtaçtır (Kittay 1999; Nussbaum 2000). Liberal feminist Susan Okin’in iddia ettiği gibi, bu ihtiyacı görmezden gelen bir teori, ortada “üremeyle ve bakımla ilgili ihtiyaçların bir şekilde giderildiği bir özel bölge olduğunu” varsaymalıdır (Okin 1989, 75). Bu varsayım, bu ihtiyacı genellikle kadınların giderdiği ve bunu herhangi bir maaş almadan ve büyük fedakarlıklarda bulunarak yaptıkları gerçeğini gizlemektedir. Bu, feminist versiyonları da dahil olmak üzere klasik-liberalizm veya liberteryenizmi, çocukların ve bakıma ihtiyacı olan diğerlerinin haklarına karşı ve bizim onlara karşı olan sorumluluklarımızın doğasına karşı kör kılmaktadır. Ek olarak, bakıcılık işi genellikle herkesçe görünür olmadığından bakım ihtiyacının karşılandığı koşulların ne kadar adil olduğunu değerlendirmek mümkün değildir. Bu, zorlayıcı müdahaleye maruz kalmama özgürlüğünün insan haysiyetinin gerektirdiği her şeyi ortaya koymakta başarısız olduğunu düşündürmektedir. En azından, haysiyet, kendisine bakamayacak durumda olan insanın bakım hakkı olmasını ve bakımı sağlayanlardan desteğe ihtiyacı olanların kaynakların paylaşımında bir hakkı olmasını gerektirmektedir.
Okin, bununla alakalı olan başka bir eleştiride, klasik-liberal veya liberteryen görüşlerin kendi kendilerini çürüttüğünü öne sürmektedir. Eğer bireylerin kendi bedenlerini kontrol etme ve emekleriyle ürettiklerine sahip olma hakları varsa kadınlar – kendilerine verilen veya kendilerinin satın aldıkları kaynaklarla yaptıkları – çocuklarına sahiptir demektir (Nozick 1974; Okin 1989, 80, 81; ayrıca bkz. Jeske 1996 ve Andersson 2007). Ancak eğer kadınlar çocuklarının sahibiyse ve herkes hayata bir çocuk olarak başlıyorsa hiç kimse kendi kendisinin sahibi değildir demektir (Okin 1989, 85).
Kendisi bir klasik-liberal veya liberteryen feminist olan Jennifer Roback Morse, şunu kabullenmektedir: “Bence aile yaşamını ve topluluk sorumluluklarını ihlal etmemiz liberteryenler olarak bizi bu konuları pek umursamadığımız suçlamasına açık hale getirdi” (Morse 2001, 28).
Klasik-liberal veya liberteryen feministlerce öne sürülen ilkeden argümanın liberal eleştirisi, savunulan özgürlüklerin değerli olmasının sebebinin o özgürlüklerin bireylerin olmasını ve yapmasını mümkün kılan şeyler olduğunu söyleyerek başlamaktadır. Yani, özgürlükler tek başlarına değer verdiğimiz şeyler olmamızı ve yapmamızı sağlamamaktadır. Özgürlüklere ek olarak, en azından, yeterli maddi kaynaklara, gerçek fırsatlara ve toplumda eşit statüde bulunmaya da ihtiyacımız vardır (Rawls 1971; Rawls 1993). Gereken şey, mülkiyet kurallarının da dahil olduğu ve korunduğu bir temel toplum yapısıdır. Dolayısıyla, zorlayıcı müdahaleye maruz kalmama özgürlüğü, insan haysiyetinin gerekliliklerini karşılayamamaktadır.
Eleştirmenler, klasik-liberal veya liberteryen feminizmde baskının nasıl değerlendirildiğiyle ilgili eleştiriler de getirmişlerdir. Hakkaniyet feministlerince kadınların, bir grup olarak, devlet onları sürekli ve sistematik hak ihlallerinden koruyamazsa baskı altında sayıldıklarını hatırlayın. Hakkaniyet feministlerince zorlayıcı yükümlülükler yaratan hakların yalnızca adilce kazanılan mülkiyet hakları ve zorlayıcı müdahaleye maruz kalmama hakkı olduğunu da hatırlayın. Hakkaniyet feministlerine göre, ABD gibi Batı ülkelerinde kadınlar baskı altında değildir çünkü kadınların bu bahsedilen hakları devlet tarafından korunmaktadır. Dolayısıyla, hakkaniyet feministlerince, kadınlara karşı geçmişte tolere edilen ve görmezden gelinen şiddet şu an net bir şekilde engellenmektedir. Fakat eleştirmenlerce, kadınlara karşı şiddet Batı ülkelerinde hala çok yaygındır ve bu sebeple kadınların baskı altında olmadığını iddia etmek için henüz çok erkendir. Yani, kadınlar henüz süregelen ve sistematik hak ihlallerinden tamamen korunmamaktadır (Rhode 1997, 120; ayrıca bkz. Cudd 2006, 93ff).
Daha önce gördüğümüz üzere, kültürel liberteryen feministler, hakkaniyet feministlerini kadınların bireysel özgürlüğünü kısıtlayan “geleneksel, ailevi, dini ve toplumsal kurumlardan gelen” baskıyı görmezden gelmekle suçlamaktadır (Young 2007). Kültürel liberteryen feministlere göre, bu baskıya çare olarak devletin gücü değil sosyal aktivizm kullanılmalıdır. Liberal feministler, buna karşı çıkmakta ve devletin gücünün bu bağlamda kadınların özgürlüklerini ve fırsatlarını korumak için meşru şekilde kullanılabileceğini düşünmektedir. Buna örnek olarak, gelenekselci, ailevi, dini ve toplumsal baskıların kadınların bakıcılık görevleri olduğunu varsaydığı göz önünde bulundurulursa, işyerlerinin bakıcılık görevleri altına giren kadınları dezavantajlı duruma sokmaması için yasal düzenlemeler getirilmesi gerektiği şeklindeki liberal feminist iddiayı düşünebilirsiniz (bkz. Bölüm 1.1.4). Benzer şekilde, kız çocuklarının eğitiminin onların otonomisini geliştirmesi gerektiği şeklindeki liberal feminist iddiayı da düşünebilirsiniz.
Daha önce gördüğümüz üzere, kültürel liberteryen feministler kültürel olarak liberal olsalar da bazı klasik-liberal feministler kültürel olarak muhafazakardır. Kültürel olarak muhafazakar olan klasik-liberal veya liberteryen feministler, geleneksel ahlaka istemli şekilde uyulmasının en iyi durum olduğunu çünkü geleneksel ahlakın bağımsız ve kendi kendine hakim olabilen vatandaşlar yetiştirmek için gerekli olduğunu savunmaktadır. Eleştirmenler, bu türden kültürel muhafazakarların savunduğu geleneksel ahlak anlayışını bu ahlak anlayışının kadınları ve kız çocuklarını sayısız yönden dezavantajlı duruma soktuğunu söyleyerek eleştirmektedir. Örnek olarak, geleneksel çekirdek aile anlayışının kadınlara üremenin getirdiği yükümlülüklerinin çoğunu nasıl ölçüsüzce ve haksızca verdiği düşünülebilir (Okin 1989). Bu durum kadınlarca istemli şekilde seçildiği müddetçe, toplumsal olarak muhafazakar hakkaniyet feministleri ortada bir sorun olmadığını düşünmektedir. Liberal olmayan bazı feministler, istemli seçimin değeri üzerine kurulmuş bir politik felsefenin kadınları dezavantajlı duruma sokan geleneklerin ve kurumların işine geldiğini ve feminizmin istemli seçime dayanmaması gerektiğini iddia etmektedir (Jaggar 1983, 194; Yuracko 2003, 25–26). Diğer yandan, liberal feministler, feminizm için istemli seçimin önemli olduğunu düşünmekle birlikte kadınların bazen gerçekten istemli seçim yapamadığını çünkü cinsiyetçi sosyalleşmenin ve homojen kültürün onları tercihlerini eleştirel şekilde değerlendiremez ve hayatı başka türlü yaşamayı hayal edemez hale soktuğunu düşünmektedir (Meyers 2004; Cornell 1998; Cudd 2006). Gerçekten de, eğer eleştirel düşünce özgürlük için gerekli ama gelenek için yıkıcıysa kültürel muhafazakarların özgürlüğe karşı dikkatli olması gerekir. Bu nedenle, kültürel olarak muhafazar hakkaniyet feminizminde, istemlilik ve geleneğin değeri arasında bir gerilim vardır (Alakalı bir eleştiri için, bkz. Loudermilk 2004, 149-172).
Özetlemek gerekirse, eleştirmenlere göre, klasik-liberal veya liberteryen feminizm, sonuççu argüman tarafından yeterince desteklenmemektedir; kendi kendisine bakamayan insanlara karşı olan sorumluluklarımızı görmezden gelmektedir; bakıcılık yükümlülüklerinin toplumda nasıl dağıldığını gizlemektedir; kadınlara fırsat eşitliği sağlamak ve kadınlara toplumda eşit bir statü vermek için devletin gücünün kullanılması gerektiğini inkar etmektedir; ve (kültürel liberteryenizmi çıkarırsak) kadınları kısıtlayan ve dezavantajlı bir duruma sokan geleneksel sosyal düzenlemeleri eleştirmemektedir. Bu gibi sebeplerden dolayı, bazıları klasik-liberal veya liberteryen feminizmin ne feminist ne de liberal olduğunu iddia etmiştir (Minnich 1998; ayrıca bkz. Freeman 1998).
Referans gösterilen tüm kaynaklara yazının orijinal bibliyografyasından (İngilizce) ulaşabilirsiniz: https://plato.stanford.edu/entries/feminism-liberal/#Bib