Yazının orijinali 6 Ağustos 2015’te Libertarianism.org’da Mikayla Novak tarafından yayımlanmıştır. Çeviren: Mete Han Gencer. Görsel: Hilal Güler, dijital kolaj.
Liberteryen feminizm, ataerkilliğin zararlarını ve devletçi müdahalenin abesliğini aynı anda görmemize yardım edebilir.
Liberteryen düşüncenin uzun vadeli gelişimine önemli katkıları olmasına rağmen liberteryen feminizm, bazı çevrelerde entelektüel anlaşmazlıklar yaratmaya devam etmektedir. Anlaşmazlıklar sadece diğer feminist felsefe ekollerinin savunucularının liberteryen feminizme karşı takındığı düşmanca veya kayıtsız tavırdan değil aynı zamanda pek çok liberteryen teori destekçisinin tepkilerinden kaynaklanmaktadır.
Liberteryen feminizme yöneltilen kilit suçlamalardan biri “liberteryen feminizm” etiketinin kendi içinde çelişkili olduğudur. Sharon Presley’in geçenlerde bahsettiği gibi, bu eleştiri genellikle daha geniş liberteryen çevrelerde kendini liberteryen feminist olarak tanımlayanlara yöneltilmektedir. İşin aslına bakarsak, liberteryen feminizm, kadın – erkek eşitliğine gölge düşüren devletçi müdahalelere karşı verilen mücadelelerle geçen on sekiz ve on dokuzuncu yüzyıllarda nasıl rahatça liberteryen felsefenin sahasında yer aldıysa bugün de aynı şekilde yerini korumaktadır.
Liberteryen feminizm, liberteryenizm ve feminizmi birleştiren, birinin görmezden geldiği veya yok saydığı dünyevi problemlere diğerinden yararlanarak odaklanan bir çeşit çift odaklı gözlük olarak düşünülebilir. Liberteryen feminizm, sağladığı “yakın görüş” odağı ile devlet müdahalesinin feminist amaçlara erişmede kullanılmasının tehlikelerini ve “uzak görüş” odağı ile de kadınlara ve hatta erkeklere dayatılan ataerkil normların zararlarını görmemizi sağlamaktadır.
Liberteryen feminizmi günümüzdeki diğer feminist türlerinden uzaklaştıran aşikar sebep liberteryen olmayan feministlerin, liberteryen bir proje olan erkeklere özel yasal ayrıcalıkları ortadan kaldırma hedefinin ötesine geçip devletin baskıcı gücünü kullanarak başka feminist amaçlara ulaşmaya çalışmalarıdır. Devletin gücünden yararlanarak kadınların statüsünü iyileştirmenin liberteryen feminist eleştirilerine çoğu feminist olmayan liberteryen bile aşinadır. Liberteryen feminizmin yakın görüş odağının bu bağlamda bize sağladığı içgörüler aşağıdaki kategorilere ayrılabilir:
* Bir zamanlar yasal yollarla kadınları dezavantajlı konuma düşürmek pahasına erkekleri kayırmak ve kollamak için kullanılan devletin, baskıcı bir kurumsal vasıtanın, şimdi ekonomik, politik ve toplumsal açıdan güdülen amaçlar için kadınlara yarar sağlayacak şekilde (muhtemelen başkalarını dezavantajlı konuma düşürmek pahasına) kullanılması adaletsiz ve tutarsızdır.
* Kadınlara yarar sağlaması için ortaya konulan devlet poliçeleri sağlamlıktan yoksundur. Çoğunluğun fikirlerindeki, politik gündemin önceliklerindeki ve benzer diğer şeylerdeki değişimlerle birlikte bu poliçeler, nihayetinde kadınlara zararlı olacak hale gelebilir.
* Devlet tarafından uygulanan mali, mevzuata ilişkin ve diğer müdahaleler, sivil toplumda yer alan bireylerin kadınların karşılaştığı zorluklara ve fırsatlara esnek ve yenilikçi bir şekilde, merkezi olmayan, daha kişisel olan, bir manada cevap verme kabiliyetine köstek olmaktadır.
Bu bağlamlarda, liberteryen feminizmin yakın görüş odağı geniş anlamıyla liberteryenizmin odağıyla tam olarak aynıdır. Temelde, paylaşılan şüphe, eğer doğrudan bir istikrah değilse, devletin agresif eylemlerinin sözümona efektifliğiyle ilgilidir.
Eğer liberteryen feminizm, devletçi müdahalenin sıkıntılı sonuçlarına odaklanan bu yakın görüşten fazlasını sunmasaydı günümüzde popüler olarak anlaşıldığı şekliyle liberteryenizmden neredeyse farksız olurdu. Bu durumda, “feminizm” etiketini liberteryenizme eklemenin gereksiz olacağı savunulabilirdi. Fakat liberteryen feminizmi başlangıcından itibaren eşsiz bir analitik ve felsefi perspektifler kümesi haline getiren şey, hem ayrı bireyler hem de ayırt edilebilir bir sosyal grup olarak gördüğü kadınların kabiliyetlerini kısıtlayan çok geniş bir yelpazedeki sorunlara odaklanması ve bu odak aracılığıyla kadınların doğuştan gelen özgürlüklerini ve haklarını herkesle eşit şekilde kullanabilmelerini sağlayacak çözümler getirmeyi amaçlamasıdır. Spesifik olarak, liberteryen feminizm gözlüğünün sağladığı uzak görüş, iç içe geçmiş ahlakçı, politik ve toplumsal ataerkil normların olumsuz etkilerini net bir şekilde açığa çıkarmaktadır. Bunu, liberteryen feministlerin diğer liberteryenlerle paylaştığı bireyci etik temellerden ödün vermek zorunda olmadan yapmaktadır.
Bu pozisyon, feminizmi bireycilik karşıtı, “politik doğrucu” sosyal konformizm olarak veya kadınlara özel ayrıcalıkları mabede koyma amacı güden politik bir araç, bir “Truva Atı” olarak gören bazı liberteryenlerce şüphesiz bir şekilde tartışmalıdır. Ancak bu türden tavırlar, eğer gerçekten varlarsa, pek çok açıdan şaşırtıcıdır. Diğer insanlar gibi liberteryenler de nevi şahsına münhasır kimseleri çeşitli sosyal kategoriler altında sınıflamaya isteklidir – bunun iyi bir örneği devlet tarafından halka mali katkıda bulunmaya zorlanan bireylere “vergi sağlayıcılar” denirken devletten (vergi sağlayıcı sınıflar aracılığıyla) mali destek gören bireylere “vergi tüketiciler” denmesidir. Akademisyenlerin de belirttiği gibi, tesadüfi olarak, bu “liberteryen sınıf analizi”nin liberteryen düşünce içerisinde konumlanmış ve on dokuzuncu yüzyıl Fransız klasik liberallerine dayanan muhterem bir geleneği vardır. Liberteryenlerin, bireyleri toplumsal olarak kategorize etmeye meyilli olması sadece analitik amaçlar için soyutlamalar yoluyla insan eşsizliğinden doğan karmaşalardan kaçınmak istemelerinden değildir, bu aynı zamanda insanların ilişki özgürlüğünden beslenen sosyalleşme eğiliminin uzun zamandır farkında olmaları ve buna değer vermelerinden kaynaklanır. Liberteryenlerin gerçekçi olmayan, “atomistik”, izole olmuş tiksinç bir birey anlayışını analizlerinin temeline yerleştirdiğini söyleyenleri tamamen reddeden liberteryenler, bunun aksine, insanların birbirleriyle birbirlerine zarar vermedikleri müddetçe özgürce, istedikleri gibi ilişki kurmalarının faydalarını hep övegelmiştir. Barışçıl bir işbirliğiyle, insanlar, izolasyonda erişemeyecekleri pek çok ortak hedefe ulaşabilirler. Son olarak, liberteryenlerin ataerkilliğin kurumsal normlarının nasıl oluşturulduğu ve sürdürüldüğünü gözler önüne süren liberteryen feminist “uzak görüşünü” eleştirmesi son derece tuhaf olurdu. Nihayetinde, liberteryenler bu tür analize aşinadır: Ekonomik refahı ve sosyal ahengi sağlamaya elverişli kurumsal normların oluşturulması ve sürdürülmesine odaklandıklarında kendileri de bu türden bir analiz yapmaktadır.
Tabii ki, burada kendini kendini düzene sokabilen, Adam Smith ve Friedrich Hayek gibi aydınların tarif ettiği bir “Mükemmel Toplum”dan bahsediyorum. Mükemmel Toplum’un belirgin özelliği, kendi kendini düzenleyen, kendiliğinden ortaya çıkan yasalar çerçevesinde ticari olan ve olmayan işbirliğinin yine kendiliğinden ortaya çıkan normlarını kullanarak yükselmesidir. Eğer liberteryenler bireyciliğin liberteryen perspektifteki merkeziliğine zeval vermeden toplumsal analiz yapabiliyorlarsa liberteryen feministlerin de benzer teknikler kullanarak, övülegelen liberteryen inançların entelektüel bütünlüğünü zedelemeden, ataerkil normların doğasını ve sonuçlarını aydınlatabileceği makul bir şekilde söylenebilir.
Geçmişte erkeklerin maddi ve manevi mülkiyete erişimini kolaylaştıran, işe alım sürecinde, oy hakları konusunda ve benzeri hususlarda erkeklere birçok avantaj sağlayan kamu sektörü poliçeleri elbette ataerkil sistemleri güçlendirmiştir ve günümüzde halen bu poliçelerin zararlı artıkları görülmektedir. Liberteryen feministlerin de işaret edeceği gibi, devletçi ve ataerkil yasal ayrıcalıklar, sivil toplumun her yanında görülen karmaşık, mamafih küçük düşürücü, cinsiyetçi tavırlar, inançlar, normlar ve uygulamalar ağını güçlendirmekle kalmamış aynı zamanda gerektiğinde ilgili politik sınıfın yardımına koşup erkeklere kadınlar karşısında yasal avantajlar verilmesinin diretilmesini sağlamıştır.
Bu bir problemdir. Bunun bir problem olmasının sebebi yalnızca cinsiyet rolleriyle ilgili stereotipleri bireylere uygulayarak onların hayallerini, arzularını, motivasyonlarını ve ihtiyaçlarını yok sayması değil – büyük liberteryen feminist Mary Wollstonecraft, on sekizinci yüzyılda zevk düşkünü, tembel, eğitimsiz ve kendini geliştirmekten yoksun kadın stereotipini yıkarken bunun nasıl gerçekleştiğini ortaya koymuştu – aynı zamanda ataerkil inançlarla temellendirilmiş, sistemik şekilde gözlemlenen, devlet temelli olmayan yobaz eylem ve söylemlerin de bireylerin seçeneklerini kısıtlayıp gelişmelerini engellemesidir. Buna örnek olarak, kız çocukları ve kadınların zihnine sokulan, kendilerinin hayattaki ekonomik, politik ve toplumsal vaziyetlerinin erkeklere kıyasla doğuştan gelen sınırları olduğu fikri düşünülebilir.
Liberteryen feminizm, liberteryenlere ve diğerlerine bir “uzak görüş” odağı sağlamaktadır. Uzak görüş, gerektiğince kullanıldığında, kadınların özgürlüğünün yüceltilmesinin temeli olan kişisel ve kültürel değişimleri vurgulamakta ve insanlığın her yönünü saran karşılıklı olarak onay verilen ilişkilere bağlılığın önemli olduğu mesajını yaymaktadır. Liberteryen feminizm, bu analizleri bireyci bir çatı altında yapmakta ve “yakın görüş” odağının kazandırdığı içgörüler doğrultusunda her özgürlük kısıtlamasına çare olarak ortaya atılan politik müdahaleleri reddetmektedir.
Son tahlilde, liberteryen feministler ve diğer liberteryenler, tüm insanlar için daha fazla özgürlük yaratma emelinde birleşmektedir. Esasen, iki grubun da istediği baskıcı devletin sınırlandırmalarına ve boğucu geleneklerin boyunduruğuna maruz kalmama özgürlüğüdür. Burada sunulan açıklamalar temelinde, liberteryen feminizm ile liberteryenizm arasında herhangi bir gerilim yoktur. Daha da kesin olmak gerekirse, yolculuğumuza liberteryen feminizmin bize verdiği çift odaklı gözlüğü takıp kuzey yıldızımız olan özgürlük doğrultusunda ilerledikçe bu iki görüş arasında herhangi bir çelişkiyle karşılaşmayacağız.