Bu seri, Internet Encyclopedia of Philosophy’de yer alan Feminist Epistemology girdisinin okunabilirliği artırmak için on bölüme ayrılmış halidir. Yazının felsefeci Marianne Janack’in yazdığı orijinali için ve yazıda atıf yapılan tüm referansları görmek için şu sayfayı ziyaret edebilirsiniz. Çeviren: Mete Han Gencer. Görsel: Hilal Güler, dijital kolaj.
Bilimin kültürel çalışmaları işe bilimin bir uygulama olduğunu ve uygulamaların da birbirlerinden kolayca ayrılamayacak normatif ve betimleyici içeriklere sahip olduğu varsayımıyla başlamaktadır. Feminist kültürel bilim çalışmaları, göreceli olmayan epistemolojik bağlılıkları ve ”nesnellik” ve ”kanıt” gibi normatif kavramların gözden geçirilmiş versiyonlarını kullanmanın önemini vurgulamaktadır. Ancak feministler, bilimin bir uygulama olduğunu ve bir uygulama olarak kullandığı kavramlar ve bu kavramların normatif imalarıyla materyal dünyayla etkileşime girdiğini göz önünde bulundurarak bahsi geçen kavramların aklın ve doğruluğun temsili teorileriyle bağlantılı olmayacak şekilde revize edilmesi gerektiğini savunmaktadırlar.
Örneğin, Karen Barad (1999), tarama tünel mikroskobunu kullanma uygulamasının analizini yaparak özne ve nesne arasındaki sınırların göreceli olarak geçirgen olduğunu vurgulamayı ve gözlemin kendisinin de esasen bir uygulama türü olduğunu göstermeyi amaçlamıştır. Onun ”öznesel realizm” dediği pozisyon, bir yandan betimleyici epistemolojiler ve normatif epistemolojiler arasındaki boşluğu birleştirmeye çalışırken bir yandan da bilimsel nesnelere yönelik naif realizm ve sosyal inşacı yaklaşımlar arasındaki boşlukları birleştirmeye çalışmaktadır.
Donna Haraway’in (1988) “konumlu bilgiler” üzerine yaptığı çalışmalar, bilimin nasıl doğruluğa ulaşmaya çalışan ve kurallar tarafından yönetilen bir çeşit ”hikaye anlatıcılığı” olduğunu açıklamaktadır. Fakat Haraway’in burada kullandığı doğruluk fikri gerçekliğin kendisinden ziyade insanların maddi uygulamaları tarafından üretilen bir gerçekliktir. Dolayısıyla Haraway, ”olguların” aslında bilimsel soruşturmanın ”yapay olguları” olduğunu savunmaktadır. Bu onları yanlış yapmasa da insan üretimiyle ve insani ihtiyaçlarla sınırlı bir hale getirmektedir. Yine de, yapay olgular ontolojik bağımsızlıklarını belirli bir seviyeye kadar sürdürmektedir; onlara “yapay” denmesinin ardında yatan mantık da budur.