Şiddet

Şantajcı Erkekler, İntikam Pornoları ve Aile: Bir İstismarın Anatomisi

Yazıya başlamadan…

Tam bu yazıyı bitirmişken, erkek arkadaşı olması nedeniyle, 17 yaşındaki Şeyma Yıldız’ın babası tarafından öldürüldüğü haberini okudum. Şeyma Yıldız’ın erkek kardeşi babasının aslında Şeyma’ya ait olmayan bazı görüntüler nedeniyle bu cinayetin işlendiğini söylerken, anne katil babaya toz konduramıyordu. Bize ait bedenleri kendi narsisistik uzantıları olarak görmeleri yetmiyormuş gibi, kendi ahlak, namus ve şeref uzantıları olarak addediyorlar. Dahası ahlak, şeref ve namus olarak belirledikleri sözde değerler; toplum tarafından neredeyse her zaman “cici” görülen iki yüzlü bir ahlaksızlığın değerleri. Ölümü, işkenceyi ve baskıyı çocuklarına reva gören kadın düşmanı ataerkil kültüre, Şeyma Yıldız’ın ölümüne yol açan bütün değerler sistemine karşı yeni bir değerler sistemini ve erdemli bir kültürü inşa etmek, yargı sisteminin ve süreçlerinin kadın düşmanı uygulamalarına karşı hak mücadelesi vermek yeni çağın feministlerinin en büyük görevidir. Biz kurban değiliz ve failleri ifşa edecek, yargılatacak güce sahibiz.

Feminist bir aktivist olmanın yıpratıcı bazı yönleri var. Sanırım en fazla yıpranmayı da bu alanda yaşıyoruz. Tecavüze, tacize uğrayan ve şantajla tehdit edilen kadınların hak arama mücadelelerinde. Her birinin davasını takip ederken, yeni eklenenler için avukat/psikolog desteği arıyoruz. Yalnız olmadıklarını söylüyoruz. Bu sırada kendi deneyimlerimiz hortluyor. Kendi travmalarımızın üstünden defalarca defalarca geçiyoruz. Sonra kendi deneyimlerimiz konusunda da yozlaşıyoruz. Tecavüzcülere ve tacizcilere iyi hal indirimleri, karakollardan ‘kocandır’ denerek evlerine gönderilen kadınlar, tecavüzün ve tacizin travmatik bir deneyim olması nedeniyle bu durumu yaşayan insanların hemen şikayette bulunamamaları… Her olayda “Bundan daha korkuncu olamaz.” derken, daha kötüleriyle karşılaşıyoruz.

Elimde yapılmış bir araştırmanın istatistiği yok. Ama 10 yıldır, bana sosyal medya üzerinden ulaşan yüzlerce kadının ortak olarak söylediği bir şey var. “Tacize/tecavüze/istismara uğradım ve/veya şantaja uğruyorum. Hakkımı aramak istiyorum, ancak ailem duymasın istiyorum.” Bir kısmı 18 yaşından küçük olan bu çocukların, gerçekten de konuyu ailelerine açmamak için haklı sayılabilecek nedenleri var.

Öncelikle özellikle babalarının onları öldüreceğini düşünüyorlar, çünkü ülkemizde tecavüze uğramış olmanızda sizin payınız büyük önem arz ediyor. Tamam, tecavüze uğradınız ya da istismar edildiniz de ne giyiyordunuz? Neredeydiniz? Tecavüz eden kişi neyiniz oluyordu? Neden oradaydınız? Bundan yıllar önce öz amcamızın çocukken tacizine uğradığımızı ifade ettiğimizde (3-5 yaşlarındaydık) öz dedem “Çocukken mini etek giydiriyordunuz, o zaman mı olmuş?” sorusunu sorabilmişti ebeveynlerime. Şüphesiz bu ahlak sistemi içinde herhangi bir pedofilinin dahi, bir kız çocuğuna karşı haklı çıkabilme ehliyeti vardır. Bazı aileler için ise bu soruların da önemi olmadan namus cinayetine kurban da gidebilirsiniz.

Aslında sizi babanızın ya da bir başka aile büyüğünün öldürmesi için tacize ya da tecavüze uğramanıza da gerek yok. Herhangi bir nedenle bu insanlar namuslarının kirlendiklerini düşünüp, her nasılsa sizin bedeniniz ile kendi iki yüzlü değerler sistemi arasında ilişki kurup sizi öldürebilirler. Tecavüze ya da istismara uğrayan kişinin tecavüzdeki ya da istismardaki sözde payı üzerinde durmadan önce şunu belirtmem gerek. Diğer hiçbir suçta mağdurun suçlu olup olmadığı bu denli kurcalanmaz. Şayet yolda kapkaça uğradıysanız “Orada ne işin vardı?” demez kimse. Sürekli evinize girip çıkan alt komşunuz altınlarınızı çalsa, “Sen de güvenip eve almasaydın.” demez kimse. “Neden altınları hemen ilk çekmeceye koydun?” da denmez. Komşunun güvene ihaneti açıktır. Hatta öyle ki bu suçu komşunun işlemesi hırsızlığı daha da ahlaksızca bir harekete dönüştürür. İlginç şekilde insanların, dolandırılma vak’alarında dolandırılan kişiye öfkeleri ile tecavüze uğrayan kişiye öfkeleri benzerdir. Çünkü ikisinde de topluma göre mağdur “değerli bir şeyini” “kendi elleriyle” vermiştir.

Kadının  rızası, kadının cinsel birleşmeye dair ortaya koyduğu rıza ile ölçülmez. Kadının rızası kadının kıyafeti üzerinden ölçülür. Kadının rızası “o saatte orada” oluşu üzerinden ölçülür. Kadının rızası sarhoş olması üzerinden ölçülür. Bu kadınlar “böyle” davrandıklarına göre, tecavüzü hak ediyorlardır. Daha da acısı 18 yaşından küçük gençler ve çocuklar için böylesi bir ‘rıza’ arayışının bulunması. İstismara kılıf olarak bu rızanın ortaya konması. Bu nedenle kadının aslında bu mağduriyetteki parmağı da aileler açısından son derece önemli. Erkek arkadaşı tarafından, erkek arkadaşının evinde tecavüze uğrayan bir kadın ile okulundan dönen ve bir minibüs şoförü tarafından tecavüze uğrayan ve araştırıldığında geçmişi ‘bembeyaz’ olan kadın aynı masumiyette(!) değil. İlki tecavüzü hak ederken, diğeri mağdur sayabileceğimiz kadar masum.

Toplum için kadının “nasıl bir kadın” olduğunun değeri var. Bu mesele kendini en net şekilde seks işçileri üzerinden gösteriyor. Toplumun rızaya bakışı, o kadının tecavüz deneyimini hak edip etmeyecek sinyalleri barındırıp barındırmadığına göre belirleniyor. Eğer bir seks işçisi iseniz mesela tecavüze uğramanız bu insanlara göre imkansız. Yani ‘rızam yok’ demenizin hiçbir anlamı yok.

Sadece öldürülme korkusu değil, aynı zamanda fiziksel şiddete uğrama korkusu da kadınların ve çocukların ailelerine açılamamalarına yol açıyor. Zaten cinsel şiddete uğramış ve çoğu zaman ne yapacağı konusunda hiçbir fikri olmayan kişi, bunun dışında evden de psikolojik ve fiziksel şiddet göreceğini düşünüyor ve bu nedenle ailesine açılamıyor. Bu kaygının altı boş değil. Fiziksel şiddet kadınları “uslandırmayı” kendilerine görev bilmiş her toksik erkeğin ve kadının başvurduğu yöntem oluyor. Kadınlar ve çocuklar sadece bu nedenle ailelerine açılmaktan korkmuyor. Diğer bir önemli nedense çoğunlukla babalarının tecavüzcüyü, tacizciyi, istismarcıyı ya da şantajcıyı öldüreceğine veya şiddet uygulayacağına dair korku. Çocuklar bundan korkuyor, çünkü babalarının başının belaya gireceğini, hapse gireceğini düşünüyor. Babaların bu öfkeleri neden kaynaklanıyor? Gerçekten bu öfkenin tek kaynağı biricik çocuklarına birinin zarar vermiş olması mı yoksa bunu ‘namusları’na yönelik saldırı saymalarından mı? Gerçek bir sevgiyle mi, yoksa kadın düşmanı ahlak, namus ve şeref kaygıları mı bu öfkeyi doğuran?

Yine kız çocuklarının “Eğer bunu duyarsa, ailem üzüntüden ölür.” kaygısı da ailenin yeşerttiği bir kaygı. Bu kaygının doğal sonucu da, kız çocuklarının tacize, tecavüze veya şantaja uğradıklarını saklamaları oluyor. Oysa aynı genç, farklı bir suçun mağduru olsa ailesine bunu anlatmaktan çekinmeyecekti. Bu düşüncenin altında yatan “Aileyi namuslu bir genç kız olamayarak hayal kırıklığına uğratma” korkusundan başka bir şey değil. Ailenin kız çocuklarıyla ilgili var olan namusluluk beklentisi ile tezat düşen davranışlarının açığa çıkması, yani tecavüze/istismara uğramaları değil, bu tecavüzdeki/istismardaki “payları” konusunda endişeye düşüyor kız çocukları ve kadınlar. Çoğu kendini suçluyor, birçoğu bekaret, namus vb. üzerinden kendi değerleri konusunda yanlış algılara sahip oluyor. Bu algıyı inşa eden ise kadın bedeninin kontrol edilmesi gereken bir nesne olarak görüldüğü ve ailenin topluma karşı -duruma göre- ak ya da kara yüzü olduğu inancının her zaman taze tutulduğu muhafazakar ailenin kendisi.

İntikam pornoları ise daha farklı sonuçlar doğuruyor. Çoğunlukla çocuk yaştaki mağdurlar, ne annelerine ne de babalarına bu konuyu açıyor. Çoğu şantajla tecavüze uğruyor. Çocuk yaşta ailelerinden korktukları için -aileleri onlara güven vermediği için- bu korkunç durumu bazen aylarca bazen yıllarca yaşayabiliyorlar. Aileler kendi çocuklarının tecavüz deneyimini inşa eden en başat kurum oluyor. Şayet aileler kız çocuklarını namus, bekaret vb. kavramlar altında ezmeseydi, şayet çocuklar bu sorunu aileleri ile aşabileceklerine inandıkları bir ortamda büyüselerdi bu travmatik deneyimi en az hasarla atlatabilecek, dahası failler, şantajcılar hukuk karşısında hesap verebilecekti.

Şantajcıların güvendiği tek şey ailelerin muhafazakar ve baskıcı kaygıları. Şantajcıları yaratanlar, bu muhafazakar ve ahlaki yönden baskıcı aileler. Bu iki temel direk, 18 yaşından küçük çocukların ve kadınların tecavüze uğramasına yol açıyor. Ailelerin baskısından ve çocuklarına yönelik saldırganlıklarından beslenen şantajcı erkekler, aileler ile görünmez bir işbirliği içindeler.

Çocuğunuzun tamamen güvende olduğunu düşündüğünüz bir dönemde, onun tamamen saldırı altında olduğunu hayal edin. Koyduğunuz değer yargılarının ve yasakların altında sizden korktukları için bir insanın istismarına uğradıklarını düşünün. O failin beslendiği yegane şeyin sizin namus ile ilgili algılarınız olduğunun farkında bile olmadan, çocuğunuza yaptığınız kötülüğü düşünün. Üstelik bu durumun dijital çağda pek çok çocuğun ve kadının başına geldiğini düşünün. Gerçekten tacizcileri, tecavüzcüleri ve şantajcıları ebeveynler olarak yarattığınızın ve koruduğunuzun farkında mısınız? Çocuğunuzla birlikte vereceğiniz hukuk mücadelesini mi, onun sizin yanınızda yeniden inşa edeceği güveni mi; yoksa çocuğunuzun korkarak yaşadığı, travma dolu bir hayatı, faillerin ellerini kollarını sallayarak serbest şekilde dolandığı bir dünyayı mı tercih ediyorsunuz?

Birinde kendi çocuğunuza şantaj yapan, onu istismar eden kişi ile işbirliği içinde olacaksınız, diğerinde ise çocuğunuz ile… Karar sizin.

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments