Batı Feminizmi Çeviri Teorik

Feminizmin Tarihi ve Teorisi: Bölüm 3 – İkinci cinsiyet, feminenliğin gizemi, Amerika’da kadınların özgürleşmesi

Bu yazının orijinali, çeşitli kaynakların derlemesi olarak GWAnet’te yayımlanmış şu yazıdır. Aşağıdaki yazı, orijinal yazının Türkçe çevirisinin bölümlerinden biridir. Çeviren: Mete.

Simone de Beauvoir ve İkinci Cinsiyet

Fransız yazar ve felsefeci Simone de Beauvoir, romanlar; felsefe, politika ve sosyal meseleler üzerine monograflar; denemeler; biyografiler ve bir otobiyografi yazmıştır. Günümüzde en iyi metafiziksel romanlarıyla bilinmektedir. Bunlara Kadın Kalmak İçin Geldi, Mandarinler ve İkinci Cinsiyet eserleri dahil. İkinci Cinsiyet, kadınların maruz kaldığı baskının detaylı bir analizi ve çağdaş feminizmin temel eserlerinden biridir. 1949’da yazılmış ve İngilizce çevirisi 1953’te yayımlanmıştır. Bir ahlaki devrimin gerekliliğini iddia eden varoluşçu bir feminizm ortaya koymaktadır. Bir varoluşçu olarak de Beauvoir, Jean-Paul Sartre’ın varoluş özden önce gelir ilkesini ve dolayısıyla “insan kadın olarak doğmaz ama kadın olur” fikrini benimsemiştir. Analizi, bir toplumsal inşa olan Diğeri Olarak Kadın fikrine odaklanmaktadır. Bu, de Beauvoir’a göre kadınların maruz kaldığı baskının temel unsurlarından biridir. De Beauvoir’a göre, kadınlar tarihsel olarak hep sapkın ve anormal görülmüş ve hatta Mary Wollstonecraft bile erkekleri kadınların ilham alması gereken idealler olarak düşünmüştür. Ona göre, feminizmin ileri gidebilmesi için bu tavrın bırakılması gerekmektedir.

Feminenliğin Gizemi

Betty Friedan’ın “Feminenliğin Gizemi” (1963) isimli eseri, kadınların ancak çocuk yetiştiriciliği ve ev işleri yaparak içsel doygunluğa ulaşabileceği fikrini eleştirmiştir. Friedan’ın The New York Times’taki vefat ilanında, Feminenliğin Gizemi’nin “1963’te çağdaş kadın hareketlerini ateşlediğini ve bunun bir sonucu olarak Birleşik Devletler’in ve dünyanın her yanındaki ülkelerin sosyal yapısını kalıcı olarak değiştirdiği” ve “20. yüzyılın en etkili kurgudışı kitaplarından biri olarak görüldüğü” yazmaktadır. Friedan, kitapta kadınların kimliklerini ve hayat anlamlarını eşleri ve çocuklarıyla bulmaları gerektiğini düşünen yanlış bir inanç sisteminin mağdurları olduklarını öne sürmektedir. Böyle bir sistem, kadınların aileleri içindeki kimliklerini tamamen kaybetmelerine sebep olmaktadır. Friedan’a göre, bu sistem spesifik olarak İkinci Dünya Savaşı sonrası orta sınıf varoş topluluklarda işlemektedir. Aynı zamanda, Amerika’nın savaş sonrası ekonomik yükselişi, güya ev işlerini kolaylaştıracak pek çok yeni teknolojinin gelişmesini sağlamış ama bu sıklıkla kadınların yaptıklarını daha anlamsız ve değersiz kılmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde Kadınların Özgürleşmesi

“Kadınların Özgürleşmesi” söylemi ilk defa 1964’te Birleşik Devletler’de kullanılmış ve yazında ilk defa 1966’da geçmiştir. 1968’de, Kadın Özgürleşmesi Cephesi terimi Ramparts dergisinde geçse bile tüm kadın hareketlerine gönderme yapmak için kullanılmaya başlanmıştır. Sütyen yakma eylemi de hareketle ilişkilendirilmiştir ama sütyen yakmanın gerçekte ne kadar yaygın olduğu bir tartışma konusudur. Kadınların özgürleşme hareketinin en gür sesli eleştirmenlerinden biri Afro-amerikan feminist ve entelektüel Gloria Jean Watkins’tir (“bell hooks” rumuzunu kullanmıştır). Watkins, bu hareketin ırk ve sınıfı görmezden geldiğini ve dolayısıyla “kadınları bölen problemlere” hitap etmekte başarısız olduğunu öne sürmüştür. Ayrıca, “Marjinden merkeze feminist teori” (1984) kitabında kadın hareketlerinin azınlık seslerinden yoksun olduğunun altını çizmiştir.

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments