Görsel: Asaf Hanuka, Child Bride
Geçtiğimiz Nisan ayında yürürlüğe giren, kamuoyunda “İnfaz Yasası” olarak bilinen 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun’a geçici madde eklenmesine ilişkin sosyal medyaya ‘sızan’ bir kanun teklifi taslağı doğal olarak infial yarattı. AKP tarafından daha önce de tartışmaya sunulmuş ancak aldığı sert tepkiler sebebiyle geri çekilmesiyle sonuçlanmış “çocuk yaşta evliliklerin meşru hale getirilmesi yoluyla çocuk istismarına af” konusunu yeniden gündeme getirdi.
Kısa süre içerisinde büyük tepki toplayan ve #ÇocukİstismarınınAffıOlmaz hashtagi ile geniş çapta karşı çıkılan kanun teklifi “çocuk evliliklerinin yolunu açan, çocuk istismarında tecavüzcüyle evlendirmeye cezasızlığı öngören bir kanun tasarısı” olarak değerlendiriliyor. Buna karşılık iktidar cephesinde ise bir “mağduriyetin” giderilmeye çalışıldığı iddiası mevcut.
Peki söz konusu kanun teklifinin içeriği hukuki kapsamda ne anlama geliyor?
Meclise sunulmayan ancak AKP milletvekilleri tarafından muhalefet ile görüşmeye açıldığı ve destek istendiği öğrenilen1 kanun teklifinin sosyal medyada yayılan taslağı ise açıkça sahiplenilmemesine rağmen “kamuoyundaki tartışmaların ve verilen tepkilerin yersiz olduğu, amacın çocuk istismarcılarına af olmadığı, düzenleme getirilenin çocuk tecavüzleri olmadığı ve aile birleşmelerinin hedeflendiği” belirtilen açıklamalar ile AKP’li milletvekillerince savunuldu. Sosyal medyada gündem olan ve sert tepkilerle karşılanan geçici kanun teklifi taslağı, doğrudan adres edilmekten kaçınılmış, ancak AKP’li Van milletvekili “erken yaşta evlilik mağdurlarından haklı olarak mesajlar aldığını, son infaz paketinde yer alsın diye çabalandığını ancak yetişmediğini ve bayramdan sonra ilk genel kurul çalışmalarında öncelik verileceğini” beyan etmiştir.
Tekrar tekrar AKP tarafından gündeme getirilen “erken evlilik sorunu” ile çocuğun cinsel istismarı suçuyla yargılananların erken evlenen mağdurlar olduğu ve hapis cezalarının yanlışlığı üzerine kurulan bu savlar, yürürlüğe konulmaya çalışılan bu kanun teklifi ile ne kadar örtüşüyor? Öncelikle kanun maddesinin içeriğine ve ne gibi bir düzenleme getirmeyi amaçladığına bakalım.
Mevzubahis geçici2 kanun teklifine göre; “Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenen Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki suç bakımından;
- 10 Nisan 2020 tarihi itibariyle mağdur ile failin evlenmiş olması,
- Suçun işlendiği tarihte failin başka biriyle evli olmaması,
- Mağdurun şikâyetinin bulunmaması,
- Suçun işlendiği tarihte mağdurun on dört yaşına girmiş olması,
- Mağdur ile fail arasında on beş yıldan fazla yaş farkının bulunmaması
Koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda mahkemece yargılamaya devam olunarak hüküm kurulur ve mahkûmiyet halinde cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. İnfaz aşamasında olan hükümler bakımından da bu fıkra hükümleri uygulanır. Bu fıkra uyarınca infazın ertelenmesine karar verilmesi halinde mahkumiyete bağlı hak yoksunlukları uygulanmaz.”
İlk bakışta “cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenen” ve “mağdurun şikâyetinin bulunmaması” kriterlerinden konu edilenin gerçekten cinsel istismarı nitelemediği, erginliğe yakın gençlerin karşılıklı rıza ile gerçekleşen eylemlerini kastettiği zannedilebilir. Ancak kazın ayağı öyle değil, teklif edilen ise kesinlikle “masumane” bir kanun tasarısı değil.
Kanun teklifinin kriterlerine baktığımızda dikkati çekenler a) Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesinin ikinci fıkrası için düzenlenmiş olması, b) mağdurun on beş yaşın altında olması (13 yaşını doldurmuş olması), c) mağdur ile failin evlenmiş olması. Cinsel istismar suçuna dair bu kanun teklifinin maksadının anlaşılması açısından özellikle önem arz eden bu kriterlerin neyi ifade ettiğini incelemekte fayda var.
Çocuğun cinsel istismarı ayrı bir suç tipi olarak Türk Ceza Kanunu’nun 103. Maddesinde düzenlenmekte olup, “reşit olmayanla cinsel ilişki” ise TCK 104. Madde altında yer almaktadır. Buna göre; cinsel istismar on beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışı, on beş yaşından büyük çocuklar için ise cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışları ifade eder.
TCK 103. Maddenin ikinci fıkrası ise cinsel istismarın nitelikli halini düzenler; kanun hükmüne göre cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
Reşit olmayanla ilişki suçu ise, cebir, tehdit ve hile olmaksızın on beş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunmak suretiyle işlenir ve şikâyete tabidir.
Özetle cinsel istismar; cinsel erginlik yaşına gelmemiş (15 yaşın altında olan) çocuklarla her türlü cinsel eylemi, cinsel erginlik yaşına gelmiş (15 yaşını doldurmuş olan) çocuklar yönünden ise rızaya dayalı olmayan cinsel eylemi ifade eder.
Düzenleme üzerindeki tartışmalar kimi tarafından bilgisizce kimi tarafından ise işgüzarca 15-18 yaş arası cinsel ilişkiye rıza verebilecek çocukların “genç evlilik mağduriyetleri” veya “cinsel rüşt yaşına müsait olup olmadığı” üzerinden döndürülse de düzenlemenin kapsamı 15 yaşın altındaki çocuklara karşı islenen cinsel istismar eylemleri üzerinedir. Zira çocuğun cinsel istismarı suçunu incelediğimizde, 15 yaşını doldurmuş bir çocukla cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın meydana gelen cinsel ilişki 103. Madde kapsamında değil, 104. Madde kapsamında düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturur. Bu suç tipi şekil itibariyle şikâyete bağlıdır, bu da mağdurun rızasından bahsedilebileceği anlamına gelir.
Başka bir deyişle, 15-18 yaş arası çocuklara dair bir evlilik söz konusu ise, mağdurun şikâyetten vazgeçmesi kovuşturmayı sonlandırmak için yeterlidir. Bir “af yasasına” ihtiyaç doğuracak bir husus zaten yoktur.
Dolayısıyla bu kanun teklifinin “mağduriyetini gidereceği” failler; 15 yaşın altında olan, rıza vermesi söz konusu olamayacak bir çocukla ‘evlenmiş’ ve bundan hareketle çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu işlediği tespit edilmiş şahıslardır. Cinsel istismar suçundan yargılanıp ceza almış olmalarının sebebi, çocuğun rıza verecek yaşta olmamasından ötürü suçun şikâyetle değil, re’ sen soruşturuluyor olmasıdır.
Basitçe ifade edersek, 13-15 yaş arası çocuklara karşı islenen cinsel suçlar rızaya bakılmaksızın soruşturulur ve yargıya intikal ederken, bu düzenleme ile evlilik yoluyla bir cezasızlık yolu mümkün kılınmaktadır. Buna göre; “erken yaşta evlilik” adı altında çocuklarla cinsellik yaşı yeniden düzenlenmek istenmektedir. Ancak bu yolda, imkân verilen şartlı cezadan kurtulmanın evlenmeyle ve evlilik birliğinin beş yıl süre devamıyla mümkün olması, çocuğun yalnızca cinsel istismarının değil, her tür istismarın önünü açacaktır.
Evliliğe zorlanan çocuğun 15 yaşın üstünde olduğu hallerde dahi, yaşadığı mağduriyeti kötüleştirmemek adına şikayette bulunmaktan kaçınması sıkça yaşanan bir sorun iken psikolojik gelişiminin daha başlarında olan 15 yaş altı çocukları benzer bir mağduriyete sürüklemek alenen çocuk hakkı ihlalidir.
Yürürlüğe girmesi durumunda 13 yaşında bir çocuğun 28 yaşında bir erkekle evlendirilmesi halinde çocuğun tüm hakları çiğnenerek maruz bırakıldığı cinsel istismar suçunun cezasız kalması, çocuğu evliliğe zorlayan ailenin cezasız kalması, dahası çocuğun evlilik birliğinde kalmaya zorlanarak yıllar sürecek bir istismara maruz bırakılması sonucunu doğuracaktır. Zira ceza tehdidi olduğu müddetçe fail, boşanmak istemeyecektir. Çocuğun cinsel istismarı suçuna cezasızlık yolu getirerek cezanın caydırıcılığına da zarar veren bu kanun hükmü, evlenmeye zorlanan veya zorunda kalan çocukları sonuçları daha vahim bir vaziyete sürüklemeye, telafisi imkânsız hak ihlalleri yaratmaya ve mağdur çocukların hukuki güvenliklerine olan inançlarına hasar vermeye yöneliktir.
Küçüğün Rızası Değil, Büyüğün İstismarı: Çocuk istismarı suçunda “rıza” nasıl incelenir?
Çocuğun cinsel istismarı suçu da dahil olmak üzere genel olarak cinsel suçlarda faillerin en temel savunma argümanı olarak karşımıza “mağdurun rızası olduğu” çıkmaktadır. Ancak mağdurun rızasının varlığını savunabilmek için mağdurun öncelikle rıza vermeye ehliyeti olması gerekir. Çocuklar psikolojik ve fiziki gelişimleri itibariyle hukuki statüleri gereği yetişkinlerden ayrılır ve rızaya ehliyet bakımından ayrıca değerlendirilirler.
Bir bireyin kendi vücuduna karşı bir müdahaleye razı olabilmesi ancak bu rızayı açıklamaya ehil olması ile mümkündür. Rızanın geçerli olup olmadığı değerlendirilirken bireyin söz konusu olayda anlama ve isteme yeteneğine, gerçekleştirilecek olan eylemin amaç ve kapsamını, sonuçlarını, muhtemel fayda ve zararlarını ölçebilecek durumda olup olmadığına bakılır.
Hukuken, yasal olarak erginlik çağına ulaşmamış çocukla gerçekleştirilen cinsel eylemlere dair yaş sınırı ve rıza halleri yukarıda da açıklandığı üzere TCK 103 ve 104 maddelerinde düzenlenmiş olup, 15 yaşın altındaki çocuklarla her tür cinsel davranışa dair mutlak bir rızasızlık hali öngörülmektedir. Çocuğun cinsel istismarına dair düzenlenen kanun hükümlerince suçun mağdur üzerinde yaratacağı etkileri dikkate alarak yaptığı ayrımda on beş yaş altı çocukların yeterli psikolojik ve fiziki olgunluğa ulaşmamış olmaları nedeniyle kendilerine yöneltilen cinsel davranışların anlamını ve ağırlığını idrak etmelerinin mümkün olmadığını ve bunların cinsel davranışlara ilişkin rızalarının geçersiz olduğu kabul edilmiştir3.
Bu bağlamda, erginliğe ulaşmamış çocuklarda rızanın kabul edilebileceği tek alan olarak akranlar arası cinsel eylem/ilişki halini düşünebiliriz. TCK 103 ve 104 kapsamında düzenlenen cinsel istismar suçuna dair en önemli eksiklik akranlar arasında cinsel davranışlar konusunda bir düzenleme olmamasıdır. Buna göre 15 yaşını doldurmamış çocuklar arasında arkadaşlıkları çerçevesinde bulundukları cinsel davranışlar, 15 yaşını doldurmamış bir çocuk ile 18 yaşını doldurmamış bir çocuk arasında arkadaşlık çerçevesindeki cinsel davranışlar veya evlilik ile bir araya getirilen bireylerin ikisinin de çocuk olma ihtimalleri dikkate alındığında failin ve suçun belirlenmesi bakımından ceza hükümleri eksik kalmaktadır.
Ceza Kanunu bu bakımdan akranlar arası ilişki durumunda ayrıca bir cezasızlık haline ihtiyaç duymaktadır. Buradaki cezasızlık halinin karşılığı da medeni hukuktaki evlenme olmamalıdır. Buna istinaden cinsel dokunulmazlığa karşı suçun failinin çocuk olması durumunda ilişkinin akranlar arası sayılabilmesi için mağdur ile fail arasında bir yaş farkı sınırı benimsenmelidir. Diğer ülkelerdeki düzenlemeler esas alındığında şahsi cezasızlık hali 3 veya 5 yaş farkı üzerinden düzenlenirken, uzman görüşleri doğrultusunda, iki çocuğun akran kabul edilebilmesi için aralarındaki yaş farkının en fazla üç olması gerekir4.
Ancak bizim ana problemimiz ve söz konusu kanun teklifinin yerleştirildiği zeminle ilgili kilit nokta; çocuk cinselliğinde rıza yaşını “evlilik” üzerinden tartışıyor olmak.
Çocuk cinselliklerinde rıza konusunun sonuçlarını evlenme üzerinden tartışmaya sunmak bireylere yüklenen ahlaki normlar, toplumsal cinsiyet ayrımcılığının beslediği “namusu temizlensin” anlayışına bağlanmaktadır. Aksi halde cinsel ilişkiye dair rüşt yaşı körü körüne evlilik birliğine bağlanıyor olmaz, ergen yaştaki çocukların cinselliklerini yaşamasına karşı çıkılırken aynı anda evlenmek için yeterli olgunluğa eriştikleri savunuluyor olmazdı. Burada önemle vurgulamak gerekir ki gerek cinselliğine gerek de hayatına dair söz hakkı olmasına izin verilmeyen bir çocuğun, evlenmeye dair iradesinin sağlıklı olduğu savunulamaz. Bu bağlamda çocukların erken yaşta evlenmeye zorlanmaları kadar, bedenleri ve hayatları üzerinde çeşitli şekillerde kurulan baskı yoluyla evlenmeye teşvik edilmeleri de çocuk istismarı ve insan hakkı ihlalidir.
Failleri Değil, Çocukları Koruyun: Çocuk evliliklerine “yasal zemin” mi hazırlanıyor?
Gerek kanun teklifinin maksadından gerekse iktidarın dilden düşürmediği “erken evlilik mağduriyeti” gündeminden hedefe konulanın küçüklerin evliliğe dair rızası ve iradesi olduğu gayet açık. Ancak hali hazırda erginliğe erişmemiş küçüklerin erken evliliklerini düzenleyen tartışmaya açık medeni kanun hükümlerinin mevcut olduğu dikkate alındığında, getirilmeye çalışılan düzenlemenin kapsamıyla ne amaçlandığına dair ciddi soru işaretleri doğuruyor.
Türk Medeni Kanunu’nun 124. Maddesi itibariyle bireylerin evlenmek için on yedi yaşını doldurmuş olması aranmakla birlikte, hâkim kararıyla olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple on altı yaşını doldurmuş çocukların evlenmesi de mümkündür. Dolayısıyla, önergenin sunulma sebebi olarak savunulan “küçük yaşta evlendiği için mağduriyet yaşayan gençler” savıyla hedeflenen kitlenin evlenemeyen 15 yaş altındaki çocuklar olduğu buradan da anlaşılmaktadır. Buna göre kanun teklifinin hedefi medeni kanunda öngörülen erginlik öncesi evlenme hükümlerine dahi uymayan 13, 14 ve 15 yaşlarında dini nikahla evlendirilen çocuklardır. Cinsel ilişkiye rızası dahi mümkün olmayan yaştaki çocuklar evlenme yoluyla ergin kılınarak5. TCK 103. Madde hükümlerinin çevresinden dolanacak, böylece “rıza problemi” ortadan kaldırılmış olacak ve 15 yaş altı çocukların evlendirilmesinin önünde yasal bir engel kalmayacaktır.
Bu haliyle kanun teklifi, evlilik yaşını fiilen 13’e indirmeyi amaçlamaktadır.
Bununla birlikte kanun teklifinde yer alan “10 Nisan 2020 tarihi itibariyle mağdur ile failin evlenmiş olması” kriterinin söz konusu evliliğin herhangi bir yasal temeli olmaması dolayısıyla da hukuki bir karşılığı bulunmamaktadır. En nihayetinde yasal evlenme yaşını doldurmamış bir çocuğun evlenmesi hukuken kabul edilemez. Bu haliyle de kanun teklifi istismara açıktır ve cinsel istismara uğrayan çocuğun tecavüzcüsüyle evlendirilmesi sonucunu doğuracaktır.
Nitekim, mağdur çocuğun suçun işlendiği tarihte on beş yaşın altında olması dolayısıyla failin nitelikli cinsel istismar eylemi sabit olmasına rağmen “eylemin rızaya dayanması, aile birliğinin olması, cezanın aileye ve topluma yarar sağlamaması” gibi gerekçelerle infazın ertelenmesi veya ortadan kaldırılması kararı verilmesi, işlenmiş bir suçun görmezden gelinmesi demektir6. Kaldı ki, cinsel istismar suçu failinin mağdur çocuk ile evlenmesi halinde cezasının azaltılmasının tecavüzcüsü ile evlenmesi için mağdur çocuğa ve ailesine baskı yapılmasına sebep olabilecek nitelikle olduğundan dolayı “ailenin korunması” da cezasızlık için geçerli bir gerekçe olamaz7. Buna göre cinsel istismarcıların evlenme ile sorumluluktan kurtulmasının önü açılmakta, kanun teklifi bu yönüyle bir şarta bağlı suçtan kurtulma hükmü oluşturmaktadır.
Evlilik Akdine Dair Çocuğun İradesi ve Ergen Çocukların Cinselliği
Evlenme cinsel istismarın varlığını ortadan kaldıran bir hukuka uygunluk nedeni kabul edilemez. Nitekim, çocuklar evlilik kurumunun tarafı olmamalıdır.
Tek başına fiil ehliyeti olmayan, dolayısıyla erginliğe erişmeden evlilik birliğinin getirdiği malvarlığına, mal rejimlerine ve ortak konuta dair sözleşmesel işlemler, borç ve tasarruf yetkisine dair işlemler ve diğer hukuki işlemlere haiz olmayan küçüklerin evlilik kurumunun tarafı olmasında bireye de topluma da bir yararı bulunmamaktadır. Buna göre, çocuk evliliklerine yasal zemin kurulması bir yana, 16-18 yaş arası orta ergenlik ve geç ergenlik dönemlerinde bulunan çocukların da aile birliğinin içerisine sürüklenmesinin çocukların gelişimini olumsuz etkilediği kabul edilmeli ve evlenme ehliyeti yaşı 18 olarak düzenlenmelidir.
Evlenme ehliyeti yaşının 18 olarak belirlenmesinin yanı sıra ailelerin yasaların vermediği izne kendi karar vermeleri, dini nikah yoluyla çocukları bir araya getirerek evlenmeye zorlamaları ve bu şekilde çocuğun cinsel istismarına sebebiyet verecek tutum ve davranışlarda bulunmaları da yaptırım altına alınmalıdır.
Hukuki dayanaksızlığı bir yana, erken yaşta evliliklerin çocuklar üzerinde pek çok olumsuz etkisi görülmekte, erken yaşta evlendirilen çocuklar eğitimden uzaklaşmakta, şiddete ve istismara maruz kalma riskleri artmaktadır. Erken yaşta evliliklerin özellikle cinsel istismarın ardından gerçekleşmesi halinde çocukları değersizleştirdiği, benlik saygılarının düşmesine sebep olduğu, çocukları edilgen konuma getirdiği, duygularını bastırmalarına yol açtığı ve çocukları depresyon gibi psikolojik sorunlarla karşı karşıya bıraktığı belirtilerek bütün bu sorunların neticesinde erken yaşta evliliklerin bir çocuk hakki ihlali olduğu kanaatine varılmıştır8.
Mağduriyet Değil, Suç: Gündemde “Nabız Yoklama” ve Gelişen Retorik
Ceza hukuku anlamında bir ceza indirimi veya cezasızlık sebebi olarak nitelendirilen bu kanun teklifi, amaçladığı ajanda ile olduğu kadar içinde yer aldığı retorik ile de dikkat çekiyor.
Bir toplumsal talebe cevap veriliyorcasına gündeme getirilen bu tasarı ile ilk karşılaşmamız değil. 2016 yılında Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın meclisteki görüşmeleri sırasında yine AKP’nin son dakika önergesiyle benzer bir maddeyi içeren ve cinsel istismar suçlarında mağdur ile failin evlenmesi durumunda cezanın ertelenmesini öngören bir önerge sunulmuş, önerge tartışmalar arasında yoğun itirazlara rağmen kabul edilmişti. Kamuoyundan gelen büyük tepkiler üzerine kanun komisyona geri çekilerek söz konusu madde tasarıdan çıkarılmıştı. Aynı husus Nisan 2020’den önce Ocak 2020’de de ikinci yargı paketi ve af yasası açıklamaları ile tekrar gündeme gelmiş, ‘af pazarlığı’ esnasında “erken evlilik mağdurları” için de düzenlemeler getirileceği belirtilmiştir. Düzenlemenin yeniden meclis gündemine alınmasına karşı kadın örgütleri ve STK’lar, 45’i aşkın ilde toplanmış, “çocuk istismarına af” düzenlemesine karşı tepki göstermiştir9.
2016’da geri çekilen önergenin “töreden kaynaklı durumların giderilmesi” amacını taşıdığı belirtilirken, bu retorik daha sonradan “genç evliliklere” evrilerek “tecavüz değil ailelerin bir araya gelmesi” olarak savunuldu. Son tartışmalarda ise cinsel ilişki rüşt yaşına atıf yapılarak söz konusu çocukların “cinsel ilişkiye rıza verebilecek, dolayısıyla da evlenebilecek yaşta oldukları” öne sürüldü. Öyle ki devletin resmi haber ajansı olan Anadolu Ajansı dahi 14 yaşında bir çocukla dini nikahla ‘evlenmiş’ ve bu suçtan hüküm giymiş şahsın bu yüzden ceza almasını ‘mağduriyet’ olarak ifade ederek haber yapmıştır.
Çocuğun cinsel istismarına yönelik düzenlemeleri baz alan Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne10. taraf olan ülkelerde 18 yaşından küçük herkesin çocuk olduğu benimsenmesine rağmen cinsel istismara dair belirlenen yaş sınırı genellikle 18 yaşından daha küçük olarak kabul edilmektedir. Bu konuda ülkeler arasında farklılıklar mevcut olmakla birlikte, İspanya rıza yaşını 16 kabul ederken, Almanya için 14, İsviçre için bazı durumlarda 16 bazı durumlarda 18’dir. Belçika geçtiğimiz sene 16 olan rıza yaşını yaş farkının dördü aşmaması şartıyla 14 olarak düzenlemiş ve akranlar arası düzenleme getirmiştir.
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, rıza yaşına dair değerlendirmeler toplumların yapısına ve cinselliğe bakış açısına göre değişmekte, cinsel eylemlere rıza gösterme yaşının aşağı çekilmesi bireyin güçlü olduğu toplumlarda daha sağlıklı uygulanabildiğinden daha yaygındır.
Cinsel ilişki için rüşt yaşına dair bu kanun teklifi ile iktidar retoriğindeki tutum her ne kadar daha liberal ve özgürlükçü gibi servis ediliyor olsa da, cinsel eylemlerin doğrudan evlenme ile bağdaştırılması, çocuk evliliklerine zorlanan çocukların haklarının ihlal edilmesi ve kanun teklifinin istismara açık maksadının tartışılmaktan kaçınılması ortaya farklı bir senaryo koymaktadır.
Bireylerin evlenme yaş sınırının ne olması gerektiğine dair tartışmalar, toplumsal cinsiyet ayrımcılığına dair toplum anlayışı, bireylerin hukuki, sosyal ve ekonomik konumları, kadın hakları ve buna bağlı olarak evlilik içi dinamiklerden ayrı olarak düşünülemez ve bu bağlamda cinsel dokunulmazlığa karşı suçları doğrudan etkilemektedir.
TÜİK verilerine göre çocuk mağdur sayısı 2014’te 74.064 iken 2016’da 83.552’ye yükselmiştir. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’ne göre; cinsel suçlarda çocuğun cinsel istismarı suçu hükümlülerinin yüzdesi 2006 yılında %42,5 iken 2016’da %58,8’e yükselmiştir. Cinsel suç mağduru olan çocukların yüzdesi 2014’ten 2016’ya %33 artmıştır11.
Bununla birlikte erken yaşta evlilikler Türkiye’de yoğun biçimde teşvik edilmektedir. Son 10 yılda 482.908 çocuk devletin izniyle evlenmiş, son 6 yılda 142.208 çocuk doğum yapmıştır. Son 10 yılda cinsel istismarın 3 kat arttığı Türkiye’de her yıl binlerce kız çocuğu zorla evlendirilmektedir. İstismar edilen çocukların %71’i 14-17 yaş arasındayken yoksul kız çocuklarının erken yaşta evlenme olasılığının maddi durumu iyi olan akranlarına nazaran 2,5 kat daha fazla olduğu bildirilmiştir12.
Dolayısıyla “cinsel olgunluğa erişmiş gençlerin erken yaşta evliliklerinin yarattığı mağduriyet” gerekçe gösterilerek yürürlüğe konulması için çalışılan bu kanun teklifinin, çocukların cinsel istismara karşı güvenliğinin sağlanamadığı, evlenmeye zorlandığı, kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olamadığı ve sosyal, toplumsal ve ekonomik baskılar sonucu sakat bir iradeyle rıza göstermek zorunda kaldığı ortamda uygulama alanı bulduğu savunulamaz.
Yıllar içerisinde sıkça gündeme getirilen ve bu sebeple cinsel istismar suçuna dair kanun teklifleri sunulan “genç evliliklerine” dair herhangi bir rapor sunulmamış, talep edildiği iddia edilen yoğun “mağduriyete” karşı bir bilgi toplanmamış, üstü kapalı beyanlar ve işgüzar açıklamalar haricinde bir bilgi verilmemiştir. Üstelik kanun teklifinde düzenlenen “fail ile mağdur arasındaki 15 yaş fark sınırının” toplumda nasıl bir karşılık bulduğu, ne gibi bir ihtiyaca hizmet ettiği ve nasıl bir istatistiği karşıladığı da açık değildir. Bu doğrultuda 15 yaş altı çocukların rızasının bağımsız sağlıklı bir rıza olarak değerlendirilebileceğine dair yeterli gerekçe verilememekle birlikte, söz konusu kanun hükmünün istismarın önüne nasıl geçeceğine, çocuk yaşta zorla evlendirilme için kullanılmasının nasıl engelleneceğine, ülkede çocuğun cinsel istismarı suçuna dair yüksek istatistiklerle ne derece örtüştüğüne dair de bir açıklama getirilmemiştir. Kaldı ki, erken yaşta evlenmenin ‘çocuğun üstün yararı ilkesinin’ yok sayılmasına dair ne gibi bir gerekçesi olabilir?
Çocuk İstismarının Affı ve Mazereti Olamaz
Bu kanun teklifi ne ilk denemeleri ne de son olacak. Çocuk istismarcılarına af düzenlemeleri çocuğun üstün menfaati ilkesine aykırı olup çocuğun cinsel istismarı suçu için cezasızlık anlamına gelmekte, cinsel ilişkiye rıza yaşı ile birlikte evlilik yaşını da 13’e indirmeyi hedeflemektedir. Çocuk evlilikleri için yasal ortam hazırlanmasından başka hiçbir şeye hizmet etmeyen bu düzenlemelerden acilen vazgeçilmeli ve çocuk haklarının korunması için yeni ve modern çağın gerekliliklerini karşılayan düzenlemeler getirilmelidir.
Dipnotlar
- DW Türkçe – Çocuğun cinsel istismarına af için yasa taslağı iddiası – 15.04.2020, Evrensel.net – CHP: AKP cocuk istismari duzenlemesini gundeme getirdi, Kabul etmedik – 14.04.2020
- Burada “gecici” kelimesi kanun teklifinde yer alan halini nitelemektedir. Mevcut yasa koyucunun “gecicilige” dair uygulamalari tutarsizligiyla kaniksanmis olmakla birlikte, soz konusu kanun teklifinin yururluge girmesi halinde “gecici” olacagi suphelidir.
- Anayasa Mahkemesi 2015/43 E. sayili karari.
- Kocaeli Barosu 2018 Raporu – Cocugun Cinsel Istismari Sucu ve Bu Sucun Yargilanmasi ile Cocuk Koruma Sistemine Iliskin Degisiklik Onerileri.
- Turk Medeni Kanunu Madde !! “Evlenme kisiyi ergin kilar.”
- Yargitay 14. Ceza Dairesi 2014/8911 E. 2017/1941 K. sayili ictihat.
- Anayasa Mahkemesi 2015/43 E. sayili karari.
- Turk Psikologlar Dernegi – Cocuk Istismarinin Affi Olmaz: Cocugun Cinsel Istismari ve Erken Yasta Evliliklere Iliskin Yasal Duzenleme Hakkinda Oneriler – 18.05.2020
- Evrensel.net – Kadinlar tek ses: Cocuklarin cinsel istismarinin affi olmaz – 06.01.2020
- Birlesmis Milletler tarafindan 1989 yilinda Kabul edilen Cocuk Haklarina Dair Sozlesme, ulkemizde 1995 yilinda Resmi Gazete’de yayimlanarak yururluge girmistir.
- ASUMA & IMDAT – Turkiye’de Cocuk Istismari Raporu – 2, 2018.
- Istanbul Barosu Cocuk Haklari Merkezi 23 Nisan Ozel Yayini, Nisan 2020.